Levent Yerleşkemizden lise öğrencimiz Sedef Posat (11F), İstanbul Valiliği’nin düzenlediği “100 Yıllık Emanet Cumhuriyet” temalı kompozisyon yarışmasında, “Sen Türkiye Gibi Aydınlık ve Güzelsin” adlı kompozisyonuyla ilçe birincisi ve final yarışmasında il üçüncüsü oldu.
Öğrencimiz bu başarıyı, aşağıda tam metni yer alan yazısıyla elde etti:
Sen Türkiye Gibi Aydınlık ve Güzelsin
Kurşun ağırlığında bir gecede yol hiç bitmeyecekmişçesine sabırsız adımlarımın yankısıyla yürüyorum. Upuzun dar bir koridorun başındayım. Kulağımda bir bozkır ezgisi dudağımda “Uzun ince bir yoldayım.” dizesi mırıldanıyorum. Karanlığın son ışığı boğduğu gözlerimin ferinin söndüğü bir anda gölgeler tüm ağırlıklarıyla üstüme üstüme geliyor ve ansızın nefesim tükeniyor. Ha gayret az kaldı sabret, diyor içimden birisi. Seviniyorum bu sesi duyduğuma, seviniyorum yalnız olmadığıma. Kalbimin üstüne elimi bastırıyorum çarpıntım dinsin diye. Diğer elimle duvarları yokluyorum ve bir metale değdiğimi fark ediyorum; bastırıyorum, ahşap kapı yorgun bir gıcırtıyla kıpırdanıyor ve isteksizce açılıyor. Önce tozlu bir ışık, sonra sarı, mavi, yeşil, pembe, mor bir ışık huzmesi… Sonrası mı?
Nasıl anlatsam gökkuşağının saadetini? Dehlizlerden denize kavuşan mahmur bir sevinç, tutsak yorgun bir bedenle karanlığa hapsolmuşken uçsuz bucaksız ala renkli şafakla kucaklaşan ben…. Kireç badanalı duvarını boydan boya bir tablonun kapladığı ahşap zeminde çakılı kaldım bir süre. Odada yalnızdım ama kimsesiz değildim sanki. Birden çok yürek atışının, birden çok gözün güveniyle kuşatılmıştım. ”Benim doğduğum köylerde/Ceviz ağaçları yoktu/Ben bu yüzden serinliğe hasretim/Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!/Benim doğduğum köyler de güzeldi/Sen de anlat doğduğun yerleri/Anlat biraz!” Anlat bizi, bizleri… diyerek çerçevedeki resimden renkler havalandı, avuçlarımdan kucağıma döküldü. Aniden; dilim çözüldü, kelimelerle renkler kavuştular.
Renkler, ayrı ayrı ne kadar cazip gelir insana? Kimi zaman o rengi, kimi zaman da o rengin bana yaşattığı duyguları severim ben. Mavi; gökyüzünü hatırlatır, engin başı başaklarını savurur da yüreğimin sevincini tazeler. Yeşil, doğa ananın kahverengi saçlarında süs olur memleketimi şenlendirir. Toprak kokusu, beni kendimden geçirirken yaprakların ahengi zafer şenliklerine davet eder. Belki doğduğum köyün yaylaları, belki çocukluğumun geçtiği tepeleri, belki de memleketimin baharları, ılık ılık esen seherleri, üzüm gözlü bağları, rüya gibi yazları saklıdır diye hasretle sığındım bu manzaraya… En umutsuz anımda açtığım kapı, kapının ardındaki uykuyla uyanıklık arası düş öyle bir hikâyenin yolculuğuna çıkardı ki beni anlatamam. Onun bin bir renkli dünyasına dalınca birdenbire çoğaldım, kalabalık oldum. Elif oldum, Mehmet oldum; sonra millet, sonra tüm memleket oldum… Bir resmin hikâyesinde kendimden yeniden doğdum. Kulaklarımda umudun çağrısı, özgürlüğün sevinç çığlıkları, yüreğimde bağımsızlığa atılan adımların kendinden emin ve güçlü vuruşlarını duydum. Nefes alış verişlerim “Eğilmez başımıza taç yaptık hürriyeti / Zaferle kalbimize yazdık Cumhuriyeti”…diyen bir senfoniye dönüştü. Bu resimdeki hikâyeyi zafere ulaştıran Ata’mızın hürriyet düşüncesine sevdalandım. Bembeyaz güvercinler gibi uçuşan vatanseverlikleriyle her türlü zorluğun üstesinden gelen genç, yaşlı, çiftçi, asker, öğrenci ve öğretmenleri kalbime yazdım da yarınlara umutlandım.
Anlatılarda bazen son olmaz çünkü muhteşem hayatların, kahramanlıkların, mucizelerin ellerinden yitip gitmesine anlatıcının gönlü el vermez ve hikâye, okuyucunun hayal dünyasının olur. Benim hikâyem de bitimsizdi, sonsuzdu ve her sonsuzluk gibi büyülüydü. Renklerinde, gizlerinde kaybolduğum eşsiz bir tabloydu ve adı cumhuriyetti. Size, bize, onlara ve milyonlarcasına emanetteki şu sözlerdeydi:
“Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
Sedef Posat (11F)