Düşle Düşme “Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilir Şehirler” Çalıştayımız Gerçekleşti

2110

Terakki Birikimini Paylaşıyor Programı* içinde yer alan, bu yıl beşincisini düzenlediğimiz “Düşle Düşme” projemizin son aşaması “Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilir Şehirler” Çalıştayı, iki oturumla 25 Şubat Cuma günü çevrim içi gerçekleşti. Çalıştayımıza Robert Kolej, Özel Enka Lisesi, Özel Eyüboğlu Lisesi, ALEV Lisesi, FMV Özel Erenköy Işık Lisesi, Özel Koç Lisesinden 40 öğrenci, 8 öğretmen ve her iki yerleşkemizden 11 lise öğrencisi ve 3 öğretmen katıldı.

Lise Müdürümüz Ferhat Duçe’nin açılış konuşmasıyla başlayan çalıştayın sabah oturumunda tüm öğrenciler, atölyelerde gruplar halinde buluşup sürdürülebilir şehirler üzerine sosyal sorumluluk projeleri ürettiler ve sonrasında gruplar oluşturdukları projeleri birbirlerine anlattılar.

Öğleden sonraki oturumda ise “Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilir Şehirler” paneli gerçekleşti. Konuk okullarımızdan öğrenci ve öğretmenlerin yanı sıra her iki yerleşkemizden öğrencilerimizin de yer aldığı panelin açılış konuşmasını Birleşmiş Milletler Türkiye Temsilciliği Ofis Müdürü Tom Delrue yaptı. Daha sonra Birleşmiş Milletler Gönüllüleri Türkiye Ülke Koordinatörü Nil Memişoğlu “Gönüllülük ve Birleşmiş Milletler Sosyal Sorumluluk Çalışmaları” konusunda; Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Araştırmacısı Akgün İlhan “Sürdürülebilir Şehirlerde Su Yönetimi” konusunda yürüttükleri çalışmaları, birikim ve deneyimleri öğrencilerle paylaştılar.

Gençler Sorunlara Çözümler Bulmak için Atölyelerde Buluştu

Lise Müdürümüz Ferhat Duçe, çalıştayın açılışında Birleşmiş Milletler Kalkınma amaçlarının neler olduğundan, BM’nin neden bu sorunların üzerinde durduğundan bahsederek, şehirleşme ve şehirlerde sürdürülebilirlik konularına değindi. Bu konuların gençler için neden önemli olduğunu vurgulayarak küresel ve yerel sorunlarla genç yaşta ilgilenmenin ve bunu bir yaşam tarzı haline getirmenin bir erdem olduğunu paylaştı. Gençlere burada yaptıkları çalışmaların onları daha güzel bir dünyayı inşa etmeye hazırladığını belirterek, onları tebrik etti.

Ardından, öğrenciler atölye gruplarına ayrıldılar, sürdürülebilir şehirler konusunda kendilerine daha önceden verilen bilgileri inceleyerek, üzerinde çalışmak istedikleri bir sorunu tespit edip farklı alt başlıklarda sosyal sorumluluk projeleri ürettiler.

Farklı okullardan karma öğrenci gruplarının gerçekleştirdiği atölyeler, öncesinde birbirini tanımayan öğrencilerin, aynı amaçla bir araya geldiklerinde heyecanla ve keyifle tartışma yürütebildiğini, hızla farklı çözümler üretebildiğini kanıtlar nitelikteydi. Ayrıca, birbirleriyle sonrasında irtibatta kalmak için gösterdikleri heyecan, ilerde okullarında yürütecekleri çalışmaları birbirleriyle paylaşacakları, başka projelerde ortak işler yürütebilecekleri sinyalini vermesi açısından dikkat çekiciydi.

Koordinatörlük görevini üstlenen 11 D sınıfı öğrencilerimizden Azra Kertmen, Pelin Süer ve Zeynep Atasayan çalıştayın sunuculuğunu da yürüttüler. Atölye çalışmalarında bu öğrencilerimizin yanı sıra, yine aynı sınıftan Batu Kurt, Ceren Altunkaya ve Ela Karadayı görev aldı. Teknik sorumluluğu ise ekipten Zeynep Atasayan üstlendi.

“Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilir Şehirler” Paneli

Çalıştayımızın son etkinliği olan “Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilir Şehirler” Paneli, gerçekleşti. Birleşmiş Milletler Türkiye Temsilciliği Ofis Müdürü Tom Delrue, BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını açıklayarak başladığı konuşmasında, bu temaların aslında dünyamızın karşı karşıya olduğu en önemli sorunları işaret ettiğini vurguladı. Ayrıca, toplumsal, ekonomik ve çevresel alanlarda sürdürülebilir bir gelecek yaratmak için bu alanların çok kritik öneme sahip alanlar olduğunu, bu nedenle bu meselelere odaklanıldığını ifade etti. Birleşmiş Milletler’de zor uygulayacak bir yapı olmadığını, her şeyi hep birlikte kurduklarını aktaran Delrue, sürdürülebilir kalkınma sorununun evrensel bir sorun olduğunu, Türkiye’de, ABD’de, tüm ülkelerde geçerli olduğunu ve bu nedenle de tüm dünyada harekete geçmek gerektiğini vurguladı.

Sürdürülebilir kalkınma amaçlarındaki temaların hayatımızın tüm alanlarını yansıttığını söyleyen Delrue, ekonomik büyümeden şehirleşmeye, sanayileşmeden enerjiye, iklim değişikliğine tüm sorunların gerçekte birbiriyle bağlantılı olduğunu belirterek zaman baskısına dikkat çekti. Türkiye’nin de bu sorunlara doğrudan veya dolaylı olarak maruz kaldığını söyledi. Bu sorunlar konusunda adımlar atabilmek için zamanımızın giderek azaldığını belirterek çabucak harekete geçmenin önemini vurguladı. Gençlere doğrudan seslenerek, dünya çapında milyonlarca öğrenci olduğunu ve bu nedenle öğrencilerin geleceği inşa etmesi için gereken araçların kurulması gerektiğini belirterek, okulların kılavuzlar oluşturmasının önemini anlattı.

En önemli sorunların başında toparlanma için zaman azlığı, göç ve iklim değişikliği sorunlarının geldiğini ifade eden Delrue, iklim değişikliğine özel olarak odaklanma ihtiyacından bahsetti. Bunun bir sosyal sorumluluk olduğunu söyledi ve “Topluluğun yararı için çalışmalı, iş birliği kurmalı ve organize olmalıyız.” dedi.

Delrue, bu amaçlar için çaba göstermenin her kişinin sorumluluğu olduğunu, herkesin yapabileceği ve yapması gereken şeyler olduğunu vurguladı. Verdiği örnekler arasında, su kullanırken dikkatli olmak ve özel araba yerine toplu taşımayı kullanmak gibi basit önlemler de vardı. Evde, okulda, her yerde, yaşanabilir şehir düzenlemeleri yapmanın bir sorumluluk olduğunu özel olarak vurguladı.

Dünyada insan nüfusunun çoğunun şehirlerde yaşadığı düşünülürse, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gelişmiş, gelişmemiş, kriz yaşayan tüm şehirleri sürdürülebilir hale getirmenin aracı olduğunu söyleyen Delrue ekonomiyi, ulaşımı, temiz su şebekelerini buna göre yapılandırmanın önemli olduğunu belirtti. Ayrıca, tüm bunları toplumsal cinsiyete duyarlı bir şekilde tasarlamanın kritik öneme sahip olduğunu ifade ederek, her şeyi bu gözle yapmamız gerektiğini söyledi.

Konuşmasının sonunda, gönüllülüğün giderek güçlenen bir alan olduğunu vurgulayarak, gönüllü sivil toplum kuruluşlarından ve yürüttükleri çalışmalardan bahseden Delrue, gençlere tavsiyelerde de bulundu. Gençlerden “Çevre İçin Kaybedecek Zaman Yok!” sözünü, şehirde, evde, okulda, her yerde sloganları haline getirmelerini istedi ve sözlerini “unutmayın, siz zaten lidersiniz!” diyerek bitirdi.

Gönüllülük ve Birleşmiş Milletler Sosyal Sorumluluk Çalışmaları

Delrue’nun açılış konuşmasının ardından, Birleşmiş Milletler Gönüllüleri Türkiye Ülke Koordinatörü Nil Memişoğlu “Gönüllülük ve Birleşmiş Milletler Sosyal Sorumluluk Çalışmaları” adlı konuşmasıyla gençlerle buluştu. Konuşmasına “Sizce gönüllülük ne demek?” diye bir soruyla başlayan Memişoğlu öğrencilerden “fedakarlık, çıkarsızlık, karşılıksız yapılan iş, hiçbir karşılık beklemeden ortaya gönlünü koymak, değişime inanmak, sorumluluk almak” gibi yanıtlar aldı. Öğrencilerden gelen yanıtlar, aslında sosyal sorumluluk ve dünyanın ihtiyaçları konusunda son derece duyarlı bir gençliğin yetişmekte olduğunu gözler önüne sundu.

Bir kısa film yoluyla gönüllülüğü ve ne kadar güçlü bir etki yaratabileceğini anlatan Memişoğlu, kendisinin gönüllülüğü “benden bize geçmek” ve “sorunlara karşı kayıtsız kalmamak, harekete geçmek” olarak tanımladığını açıkladı. Gönüllülükle kendi tanışmasının küçük yaşlarda ailesi sayesinde olduğunu anlatan Memişoğlu, Sosyoloji okuma ve BM’de gönüllülük çalışması yapma hayalinde bu deneyimin öneminden bahsetti.

Konuşmasına Birleşmiş Milletler Gönüllüler Programı’nın yapısını ve hedeflerini tanıtarak devam eden Memişoğlu, programın Türkiye’deki organizasyonundan da detaylı şekilde bahsetti. Sürdürülebilir kalkınma amaçlarının aslında ulaşılamazsa 17 alandaki büyük tehditleri ifade ettiğini söyleyen Memişoğlu, her bir sorun için en önemli olanın birey olduğunu, bireyler bilinçlenmezse bu amaçlara ulaşılamayacağını vurguladı.  BM internet sitesinde, Sürdürülebilir Kalkınma sayfasındaki “Tembel İnsanın Dünyayı Kurtarma Rehberi”nin her bireyin yapması gereken ve kolaylıkla yapabileceklerinin tarif edildiğini aktardı ve öğrencilerden bunları incelemelerini, hayata geçirmelerini istedi.

Gönüllülüğü sinekkuşu ile ilgili bir masaldan bir analoji ile anlatan Memişoğlu, büyük bir orman yangını karşısında çok şey yapabilecek büyük hayvanlar üzüntüyle otururken bir sinekkuşunun küçücük gagasıyla su taşıdığını aktardı ve gençlere umutsuzluğa kapılmamaları gerektiğini ve kendilerine sormamız gereken sorunun “ben elimden geleni yapıyor muyum?” olduğunu söyledi. Bu sorunun çok şeyi değiştirecek bir soru olduğunu vurguladı.

Konuşmasına sosyal sorumluluk ve gönüllülük alanlarında etkili ve nitelikli çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarından örnekler vererek devam eden Memişoğlu, gönüllülüğün bugünün dünyasında çok kritik bir öneme sahip olduğunu ifade etti. Dünyada gönüllülerin en büyük beşinci işgücüne sahip sektör haline geldiğini belirtti, 1 milyardan fazla insanın bu alanda çalışmalar yaptığını, tam zamanlı iş olarak bakıldığında gönüllü işgücünün 109 milyon kişi olarak düşünüldüğünü anlattı.

Daha sonra, Birleşmiş Milletler’in gönüllülük konusundaki çalışmaları hakkında bilgi veren konuşmacımız, BM’de detaylı şekilde tarif edilmiş olan gönüllülük basamaklarını tek tek açıkladı.

Memişoğlu konuşmasının sonunda gönüllülüğün bir yaşam biçimi olduğunu vurgulayarak öğrencilere “Sabah kalktığınız anda başlıyor, ayak izinizi böyle oluşturuyorsunuz. Nasıl daha iyisini yapabilirim diye düşünmelisiniz.” dedi. Öğrencilere tutkulu oldukları şeyin peşinden koşmalarını, hayatlarını hırsla değil tutkuyla kurmaya dikkat etmelerini önererek, aksi takdirde istediklerinin esaretlerine dönüşebildiğini belirtti ve amaçlarını bulmanın en kolay yolunun gönüllülük olduğunu tekrar vurguladı.

Sürdürülebilir Şehirlerde Su Yönetimi

Son olarak, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Araştırmacısı Akgün İlhan “Sürdürülebilir Şehirlerde Su Yönetimi” konusunda bilgi verdi. Dünyadaki su döngüsünü sade ve etkili bir şekilde anlatan İlhan, dünyadaki yaşamın su döngüsü sayesinde var olduğunu vurguladı. Kirli su sorununun dünyada çok yoğun yaşanan bir sorun olduğunu belirterek, DSÖ ve Unicef’in 2017 rakamlarıyla 2,1 milyar insanın güvenilir su hizmetlerine erişemediğini, her gün kilometrelerce yürüyerek temiz olmayan suya ulaşabildiklerini anlattı. Bugün bu oranların daha da arttığını söyleyen İlhan, 2030 yılında su sorunu yüzünden insanların %40’ını açlığın beklediğinin öngörüldüğünü belirtti. 2050 yılında ise, 5 milyar insanın su sıkıntısı çeken bölgelerde yaşayacağını ifade ederek, ülkemizin de su fakiri değilse de su sıkıntısı yaşayan bir ülke olduğunu, dolayısıyla ilerde sorunların daha artmasının beklendiğini aktardı.

Kentlerde su konusundaki temel problemleri kategoriler halinde açıklayan konuşmacımız, öncelikle su kullanımından kaynaklanan sorunlara değindi: Temizlik, mutfakta su kullanımının yanında, asıl olarak her ürün ve hizmet için harcanan suyun büyük miktarlara ulaşmış olmasından bahsederek, bu durumda hepimizin su kullanımımızı ekolojik ayak izimizin bir parçası olarak tanımlamamız gerektiğini ve su tüketimini azaltacak yöntemleri işletmemiz gerektiğini vurguladı. İkinci olarak, iklim krizi nedeniyle dünyanın su döngüsünün bozulmasının seller, orman yangınları ve kuraklığa yol açtığını söyleyen İlhan, bu sorunların birbirleriyle bağlantılarını detaylı olarak açıkladı. Sorunların kaynağına inmeyecek olursak her sorunun birbirine yapıştığını ve katman katman hayatımızı etkilediğini ifade etti.

Konuşmasına su sorununun ülkemizdeki durumundan bahsederek devam eden konuşmacımız, Türkiye’de nüfus artışı, kentlerin büyümesinden bahsederek su talebinin her geçen gün arttığını açıkladı. Aşırı kullanım, temiz su kaynaklarının kirlenmesi gibi sorunları anlattıktan sonra yağışların aşırılaşmasıyla temiz suya erişimin kısıtlandığından, kurak zamanlarda ise elimizde var olan suya erişimimizin kısıtlandığından bahsetti.

Akgün İlhan daha sonra yaşadığımız şehirden, İstanbul’dan da bahsetti. Tarih boyunca büyük kentlerin büyük su kaynaklarının kenarına kurulduğunu söyledikten sonra, İstanbul’un farklılığından bahsetti: İstanbul ortasından nehir değil deniz geçen bir şehir, bu nedenle hiçbir zaman su kaynakları çok zengin olmamış diyerek, bölgede var olan 174 derenin çoğunun kurumuş, kentleşme nedeniyle betonun altında kalmış olduğunu aktardı.

Daha sonra İstanbul’daki su yönetimi konusunu detaylı bir şekilde anlatan İlhan, şehrin baraj sistemlerinden bahsetti. Şehre su sağlayan barajlar ve Melen sisteminin avantajları ve sorunlarını detaylı şekilde açıkladı. İstanbul’un ihtiyacı olan suyun yarısının şehir dışından karşılandığını söyleyerek kuraklığın dışarıdaki barajları da etkilediğini açıkladı.

Şehirlerdeki su yönetimi konusundaki tüm sorunları ortaya koyduktan sonra, “Peki ne yapacağız?” diyerek devam ettiği konuşmasında çözüm yollarını da detaylı şekilde açıklayarak yapılabilecekleri vurguladı. Akgün, “Sürdürülebilir bir kentin su arzını nasıl artırırsınız?” diye sordu ve bu soruya verilebilecek yanıtları tek tek açıkladı. İlk olarak su talebini azaltmamız gerektiğini belirtti. Şebeke suyunun % 37’si oranında su kaybı yaşandığını, su kayıplarını azaltmanın da çok önemli olduğunu belirtti. İkinci olarak suyu verimli kullanmanın öneminden bahsederek gri suyun (kullanılmış suyun) yeniden kullanımını artırmak gerektiğini, bunun hem temiz su ihtiyacını, hem atık su miktarını azaltacağını vurguladı. Yağmur hasadı, bahçe düzenlemeleri, su döngüsünün korunması (yeşil alanların iyileştirilmesi, korunması, artırılması; gri altyapıyı artırmak yerine yeşil altyapıyı artırmak) konularını örneklerle derinlikli bir biçimde açıkladı.

“İklimle uyumlu kentler” yaratmamız gerektiğini; “sünger şehir”lerin, kente yağan yağışın kentte kaldığı, su geçirir zeminlere sahip, toprak, sulak alan ve yeşil alanlara sahip şehirlerin inşa edilmesinin önemini vurgulayarak su kaynaklarının etrafının yeşillendirilmesinin de infiltrasyon sağlayarak çok faydalı olduğunu belirtti.

İlhan konuşmasını bunları yapmanın düşünüldüğü kadar zor olmadığını, sadece bu yönde bir hassasiyet gerektirdiğini belirterek bitirdi. Böylece sorunları açıklıkla tarif etmekle kalmadı, gençlere çözümü işaret etti ve umut verdi.

Öğrencilerin Atölyelerde Ürettiği Projeler

  1. atölye grubu “Sağlıkta Sürdürülebilirlik” başlığı altında sorunsallarını, hedef kitlelerini ve çözüm önerilerini sundular. Yaşadığımız küresel pandemi koşullarından hareketle toplum sağlığı konusunda dünya çapında bir proje üreten grup üyeleri, Covid-19 aşılarının ulaşmadığı ülkelere aşıyı ulaştırma yöntemleri üzerine kafa yordular ve bunun için BM sağlık hizmetleri bütçesini incelediler, DSÖ’den BM’ye birçok uluslararası örgütün bu konuda harekete geçmesini talep edecekleri bir proje tasarladılar.
  2. atölye grubu “Hep Aynı Yerde Kalmaktan Sıkılmadınız mı?” ismini verdikleri projelerinde sürdürülebilir turizm koşullarını yaratmak üzerine fikirler oluşturdular. Kış turizmi özelinde proje üreten grup, turizm sektöründe yaşanan yoğunlaşmanın çevre kirliliğine yol açarak sürdürülebilirliği tehdit ettiği saptamasından hareketle, insanları çok bilinen kayak merkezlerindense daha az bilinen dağlarda kayak yapmaya yönlendirerek “güvenli pazarlama ve denge sağlama” konularında ilerleme kat edilebileceği görüşünü paylaştılar. Dağlara toplu taşıma olanaklarının artırılmasının yanı sıra, atık yönetimini de unutmayan grup, otellerde yemek ve su israfının önlenmesi için fikirler üretti. Grup ayrıca, küresel ısınmanın bir sonucu olarak giderek daha çok başvurulan yapay kar kullanımının sürdürülebilirliği zora soktuğu ve bunu önlemek için doğrudan küresel iklim krizi sorunuyla ilgilenmeleri gerektiğini vurguladı.
  3. atölye grubu “Temiz Moda, Temiz Yaşam” başlığı altında dünyada tekstil sektörünün yarattığı kirlilik ve karbon salınımını yükseltmesi sorununu ele alıp çözüm önerilerini sundular. Önce sorunu detaylı bir şekilde ortaya koyan sunumlarında bu sektörde çok fazla atık olduştuğunu, etik olmayan yöntemler kullanıldığını, su kirliliğinin %20’sinden moda sektörünün sorumlu olduğunu vurguladıktan sonra, her bir tekstil ürünü için ne kadar çok su kullanılması gerektiğini örneklendirdiler: Bir kot pantolon için 10 ton su kullanımı gerektiğini dile getirdiler. Buradan hareketle “bilinçli alış veriş”, “etik ve sürdürülebilir moda” kavramlarının dünyamız için ne kadar önemli olduğunu ortaya koydular. Bu sorun çerçevesinde iki ayrı proje tasarlayan grubun ilk projesi “Yap, Boz, Sök, Dik!”. Eskiyen giysileri geri dönüştürerek çöpten kurtulmayı, hatta elde edilen yeni ürünlerin satışıyla çevreyi koruyan bir sivil toplum kuruluşuna bağış yapabileceklerini hedefleyen grup böylece sürdürülebilir moda fikrini örneklendirmiş oldu. “Gardırobumuzun Yeniden Doğuşu!” adını verdikleri ikinci projelerinde ise, eskiyen giysileri doğal boyalarla boyayarak yeniden giyilir hale getirebileceklerini ve böylece sürdürülebilir bir döngü yaratabileceklerini vurguladılar.
  4. atölye grubu ”Eğitimde Sürdürülebilirlik” başlığı altında sürdürülebilirliği sağlamanın en temel ve etkili yolu olarak eğitim konusunda yapılması gereken çalışmaları vurguladılar. Araştırmaları sırasında gençlerin küresel ısınma konusuna ilgili olduğunu, ancak az bilimsel bilgiye sahip olduğunu gören grup üyeleri “Çevre Eğitimi” dersi istediklerini beyan ettiler. Anaokulundan liseye kadar ekoloji ve çevre koruma derslerinin müfredatlara dahil edilmesi talebini dillendiren grup, sunumlarında bu dersin amaçlarını bile oluşturmuştu. UNESCO’da ve farklı ülkelerde bu konuda yapılan çalışmaları da araştırarak bunun kolaylıkla yürütülebilecek bir çalışma olduğunu ortaya koydular.
  5. atölye grubu “Sürdürülebilir Enerji” başlığı altında çağımızın en önemli problemlerinden enerji sorununu ve sürdürülebilir tarım konusunu bağlantılı olarak inceledi. Dünyada gelgit enerjisinden elektrik üretilen örnekler olduğunu, tribünler ve gelgit barajlarıyla bunun mümkün olduğunu ortaya koydular. Daha sonra, ülkemizde Doğu Anadolu’daki kuraklık probleminden hareketle enerji ve tarım konusunda Van Gölü’ndeki su olanaklarından yararlanabilecekleri bir proje oluşturan grup bu bölgede sürdürülebilir enerji üretimi sağlayarak hem bu enerjinin tarımda kullanılması ve böylece bölge tarımının geliştirilmesini sağlamayı, hem de sürdürülebilir yöntemler sayesinde Van Gölündeki ve çevresindeki doğal yaşamı koruyup aktif hale getirmeyi hedefledi. Böylece birden fazla alanı birbirine bağlayan, sürdürülebilir ve çevreci olduğunu vurguladıkları bir proje ürettiler.

Atölye Çalışmalarına Katılan Gençlerden Görüşler:

“Hem akademik hem sosyal açıdan katılımcıları geliştiren çok verimli bir programdı. Eğlenerek, yeni kişilerle tanışarak, iş birliği içerisinde gerçek hayatta uygulanabilecek ve sürdürülebilirliği arttıracak projeler oluşturduk. Çok zevk alarak katılım sağladığım bir çalıştaydı.” (Anonim)

“Bu çalıştay, oldukça önemli dünya sorunlarının çözümüne ilişkin olarak farkındalık yaratmak ve aynı zamanda bizim gibi gelecek nesillere, sürdürülebilir yaşam hakkında bilgi vermek için oldukça iyi bir araç olmuş. Yeni insanlar ile tanışıp, onlarla proje yapmak da oldukça eğlenceli ve öğretici bir çalıştaya yol açtı.” (Anonim)

“Biz grup üyeleri olarak özellikle çağımızın sorunu haline gelen korona virüs aşılarının ulaşılabilirliği üzerine çalıştık. Yalnızca “ulaşılabilirlik” ile sınırlı kalmayarak “sürdürülebilirlik” kısmında da grupça başarılı bir proje gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum. Özellikle projemizin üç kısımdan oluşması ve grup üyelerinin fikir alışverişinde bulunabilmesi projemizin oluşumunu kolaylaştırdı. Öğleden sonra olan webinarda ise sürdürülebilirlik konusunda değerli bilgiler öğrendiğimizi düşünüyorum. Teşekkürler…” (Beren Erden – Eyüboğlu Koleji)

“Bence sunumlar puanlanmalıydı ve en yüksek puanda olanının projesi gerçekleştirilmeliydi.” (ENKA’dan)

“Dünyamızda var olan sorunlara çözümler üretmek için güzel bir fırsattı. Güzel fikirler ortaya çıktı. Umarım bu fikirleri hayata geçirebiliriz. Yeni insanlarla da tanışmak çok güzeldi.” (Anonim)

“Bu çalıştay hem günümüzdeki önemli konulara değinen hem de sosyal açıdan bilgilerimizi geliştiren bir etkinlikti. Fakat araştırma süresi biraz daha uzun olsa daha verimli geçebilirdi. Böyle yararlı bir çalışma yaptığınız için teşekkürler.” (Anonim)

Projeye dair…

Bu projenin ilk aşamasındaki amaç; akademik ve kültürel alanlarda doğal farklılıklardan oluşan eşitsizlikleri gidermek adına temas halinde olduğumuz öğrencilere etkinlikler tasarlayarak sürdürebilir fayda sağlamak. Bu doğrultuda, okulumuzun Tepeören Yerleşkesi lise öğrencilerimiz ve bölge okullarından kardeş okulumuz Cemil Türker Ortaokulu öğrencilerinin katılımıyla bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleştiriliyor. Atölyelerdeki çalışmalarda vurgu “Sürdürülebilirlik Anlayışı”. Atölyeler, çok büyük bir altyapı veya maddi ihtiyaç duyulmaksızın katılım gösteren öğrencilerin, edindikleri bilgi ve deneyimleri kendi okullarındaki arkadaşlarıyla paylaşabilecekleri şekilde oluşturuluyor. Böylece, atölye sürecinde edinilen birikim kalıcı hale getirilmeye çalışılıyor.

Her yıl BM Kalkınma Amaçları arasından seçtiğimiz bir tema çerçevesinde yürüttüğümüz projemizin bu yılki teması “Sürdürülebilir Şehirler” idi. Bu amaçla Aralık ayında Cumartesi günleri, 11. sınıflar koordinatörlüğünde, 9, 10 ve 11. sınıftan gönüllü 38 öğrencimiz, Cemil Türker Ortaokulundan 40 öğrenciyle buluştu.

Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisimizin rehberliğinde “Toplumsal Uyumu Sürdürebilmek”, Edebiyat Bölümümüzün rehberliğinde “Bir Avuç Cennet” ve Fizik Bölümümüzün rehberliğinde “Plastiğin Sürdürülebilirliği”, Görsel Sanatlar Bölümümüzün rehberliğinde hazırlanan “Sürdürülebilir Bir İnşa Malzemesi Olarak Ahşap”, Biyoloji Bölümümüzün rehberliğinde hazırlanan “Atıklarla Dikey Bahçecilik”, Beden Eğitimi Bölümümüzün rehberliğinde hazırlanan “Zumba ve Yoga Atölyesi” ve “Egzersiz Atölyesi”, Bilişim Teknolojileri bölümümüzün rehberliğinde hazırlanan “Sürdürülebilir Bir Dünya”, Kimya bölümümüzün rehberliğinde hazırlanan “Mikroplastikler ve Deniz Kirliliği”, Görsel Sanatlar Bölümümüzün rehberliğinde hazırlanan “Sürdürülebilir Bir İnşa Malzemesi Olarak Ahşap”, Biyoloji Bölümümüzün rehberliğinde hazırlanan “Atıklarla Dikey Bahçecilik”, Matematik bölümümüz rehberliğinde hazırlanan “Akıl Oyunları” ve Sosyal Bilimler bölümümüz rehberliğinde hazırlanan “Sakin Şehirler” atölyeleri gerçekleştirildi.

*Terakki Birikimini Paylaşıyor; TERAKKİ’nin 1877’den beri oluşturduğu birikim, kültürel zenginlik, ilke ve aydınlığını gelecek kuşaklara taşımayı hedefleyen bir destek programıdır. Terakki Vakfı ve Okulları 2009 yılında hayata geçirdiği bu program desteğiyle bilim, kültür ve sanat alanlarında eğitim dünyasına ve çevresine katkıda bulunma sorumluluğunu yerine getirmeyi amaçladı.

Bu program, Terakki Vakfı Okulları, çevre okullar ve sosyal sorumluluk taşıyan girişimlerle birlikte yapılan çalışmalarla gerçekleşir.