Duyguların Yolculuğu

2500

Terakkili gençler, Terakki Birikimini Paylaşıyor Programı içinde yer alan ve bu yıl ki teması “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” olan “Düşle Düşme” adlı sosyal sorumluluk projemizin Yaratıcı Yazarlık (Edebiyat) Atölyesi’nde Cemil Türker Ortaokulu’ndan öğrencilerle çeşitli öyküler yazdı.

Tepereön Yerleşkemizden lise öğrencimiz Nil Ecem Tokat’ın (10A) “erkeklerin de duygularını göstermeleri gerektiği” düşüncesiyle başlattığı “Duyguların Yolculuğu” adlı aşağıdaki öykü, Cemil Türker Ortaokulu’ndan Azra Ebrar Sarıboğa (7A) ve İshak Nal’ın (7C) kurgusuyla son buldu.

 Duyguların Yolculuğu

Cebinden anahtarlarını çıkarıp kapıyı açtı ve eve girdiği anda yüzüne buz gibi bir soğuk çarptı. Dışarıda kar havası olmasına rağmen pencereler ardına kadar açıktı. Salona geçerek kendini koltuğa bıraktı ve gözlerini duvardaki fotoğraflarda gezdirdi. Karnı çok açtı ama mutfağa gidecek gücü bile kendinde bulamadan orada öylece yattı ve kendini uykunun teselli edici kollarına teslim etti.

Kız kardeşi eve girdiğinde onu karşılayan soğuk karşısında irkildi. Koltukta yatan abisine hızlıca göz atıp pencereleri kapatmaya gitti. Sehpaya bırakılan anahtarların tok sesine uyanan abisine bakmaya tenezzül dahi etmeden seri ve ufak adımlarla odasına gitti. Cenazede olanlar için içten içe hâlâ kızgındı. Anneleri, tek başına iki çocuğu büyütüp okutmuş anneleri, öldüğünde tek bir damla bile gözyaşı dökmemiş; kenarda, adeta umursamıyormuşçasına, sanki bir yabancı gibi dikilmiş ve gözlerini yere sabitlemişti. Kızgın olmasına kızgındı ama ailesinden geriye bir tek abisi, bir gün olsun kendisine yakınlık göstermemiş, her zaman suskun ve biraz da asabi abisi kalmıştı. İç çekerek yatağının üzerinde duran battaniyeyi aldı ve içeri geçip battaniyeyi üstüne örttü. Gözlerini hafifçe kırpıştırmasından uyanık olduğu belli abisinden bir karşılık bekledi ve ısrarla bakışlarını onun kapalı gözlerinde sabitledi. Cevap yoktu. Hışımla odasına kapandı ve günlerdir ağlamaktan kıpkırmızı ve acıyan gözlerinden birkaç damla yaşın dökülmesine izin verdi. Kız kardeşi odadan çıktıktan sonra gözlerini açtı. Aklında babasının öldüğü gece dönüp duruyordu. Sabaha kadar odasında ağlamış, korkak ve titrek bir köşeye büzülmüş, ancak sabah olduğunda dışarı çıkarak ve hiç itiraz etmeyerek ailesinin tüm yükünü on altı yaşındaki genç omuzlarına almıştı. Şimdi ise bunaldığı zamanlarda kimseye derdini söylemediği, hep içine attığı halde halini yüzünden anlayan, yaşlı ve emektar elleriyle saçlarını okşayan annesi, gölgesine güvendiği, yaslandığı son köklü ağacı da yitip gitmişti. Artık kardeşine hem bir baba hem de bir ana olmalıydı. Yarı uyur yarı uyanık bir halde uzanmaya devam etti. Zihninde bölük pörçük canlanan sahneler yüreğini sıkıştırıyordu. Kendini cenazede, kalabalıktan uzakta beklerken gördü. Tüm gözlerin üstünde olduğunu, duygusuz ifadesini eleştiren birkaç ayıplayıcı bakışın delici gözleriyle buluştuğunu anımsadı. Öfkenin içinde kabardığını hissetti, anlayamazlar diye mırıldandı sinirle. Anlayamazlar. Bilmiyorlar ki ağlayamazdı, herkes ona bakarken, tüm mahalle oradayken bir kız gibi ağlayamazdı. Daha fazla yerinde duramayarak battaniyeyi yere fırlattı ve kendini dışarı attı.

Kendini küçükken ailesiyle gittiği piknik alanına kadar tuttu ve orada kimse olmadığı için içini döktü. Doğduğunda babasının diktiği ağacı görünce aklına geçmişte yaşadıkları geldi. Karısı öldüğünde yaşadığı kulübeyi terk eden Hasan Amca mahallelerine taşındığında onları bulmuştu ve onlara babaları gibi sahip çıkmıştı. Aklından babaları öldükten sonra Hasan amcanın bakkala olan borçlarını ödediği geldi. Şimdi de anneleri ölmüştü ama onlara sahip çıkacak bir Hasan amcaları yoktu. Kendini ona karşı borçlu hissediyordu.

Daha geçen gün Hasan amcanın hasta olduğunu öğrenen Ömer onu bütün yaptıklarına rağmen ziyaret etmeyi düşünmüyordu.

Ömer anne babasının mezarına doğru yürürken içinde kötü bir his vardı. Genç yaşında büyük bir yük alması, anne ve babasını kaybetmesi, kardeşiyle küs olması, evin geçim sıkıntısını üstlenmesini ona ağır gelmişti. Mezarlığa vardığında anne babasının mezarında dua eden bir teyzeyle karşılaştı.

Ömer: “Siz kimsiniz?”

Fatma Teyze: “Sen beni tanımazsın ama ben senin küçüklüğünü bilirim. Sen beş altı yaşlarındayken yan kapıda otururdum. Anneni çok eskiden beri tanırım. Başınız sağ olsun.”

Ömer: “Teşekkürler.”

Fatma Teyze: “Cenazede seni gördüm. Neden ağlamıyordun?”

Ömer: “Eğer ben orada ağlasaydım mahalleden arkadaşlarım benimle dalga geçerlerdi. Erkek adam ağlar mı hiç?”

Fatma Teyze: “Neden öyle diyorsun? Sen taş yürekli misin?”

Ömer: “Ben orada ağlasaydım halim ne olurdu? Herkes gülerdi, onlar sizin gibi düşünmüyorlar.”

Fatma Teyze: “Şimdi git ve annenin mezarında içini dök. ‘Erkekler ağlamaz!’ cümlesini de unut. Bak oğlum, sen de insansın. Her insanın duygularını ifade etme hakkı vardır. Git de annenin mezarında içini dök, ne olacağını göreceksin.”

Mezar başında içini döken Ömer duygulanır ve ağlamaya başlar. Bir anda aklına gelen fikirle ayaklanarak Fatma teyzenin elini öper, teşekkür ettikten sonra hızla eve koşar. Eve vardığında kız kardeşini pencereden dışarı hüzünle bakarken görür. Yanına oturarak başından geçenleri anlatır. Cümlesini bitirdiğinde gözleri dolu doludur ve birbirlerine sarılarak barışırlar. Ömer çekmeceden çıkardığı mektubu kardeşine verir. Babası yerine koyduğu Hasan amcanın hasta olduğunu öğrenen kız kardeşi Melis, abisinin yüzüne şok içinde bakarak “Neden bunu bana daha önce söylemedin?” der. “Hasan amcanın kıymetini yeni anladım ama bunu düşünecek vakit yok. Hadi hemen hazırlanıp çıkalım!”

Trenden indiklerinde Hasan amcanın evini bulmaya çalıştılar. Mahallede top oynayan çocukları görüp Hasan amcanın evini sorarlar. Çocuklardan biri evin yolunu gösterir ve korkuyla kapıyı çalarlar. İçeriden hiç ses gelmeyince Ömer içinden “İnşallah biz gelene kadar ölmemiştir.” diye geçirir. Kapı birden açılır. Karşılarında mektubu yollayan kadın vardır. İki kardeş kapı açılır açılmaz içeri girerler. Hasan amcaya sarılıp ellerini öperler. Yaşlı adam evladı olarak gördüğü iki kardeşi görünce çok duygulanır. O günden sonra Hasan amcanın yanına yerleşirler ve mutlu mesut yaşarlar.

Ömer sonunda duygularını ifade etmenin önemini anlamış, her zaman sert görünmek zorunda olmadığını fark etmiştir.