İnsan kendini bildi bileli, “Hayattan ne isterim?” sorusunu kendine soruyor. Büyüyüp gelişirken, bunun cevapları da biyolojik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik boyutlarıyla farklılaşarak çeşitleniyor. Aslında “Hayat benden ne ister?” diye sormak gerekiyor. Bu da pek aklımıza gelmeyen bir soru.
İnsanın yaşam macerası bebekken güçsüz ve diğer insanlara ihtiyaç duyarak başlıyor. Yavaşça büyürken çevresini izleyerek kurduğu ilişkilerle gerekli özellikleri ediniyor. Daha sonrasında etrafındaki diğer güçlü insanlar ve doğa karşısında üstünlük kurmak, güçlenmek zorunda kalıyor. İçinde bulunduğu toplumun standartlarını, yaşama biçimini, kültürünü öğrenerek yaşamını sürdürüyor. Kendini tanımak, anlamak ve inşa etmekle uğraşıyor.
Bunların hepsi eğitim süresinin içinde gerçekleşiyor. Bilgi, beceri, anlayış ve tutumu değişip gelişiyor. İhtiyaç ve arzularıyla birlikte istekleri değişiyor dünyası da büyüyor.
Acaba kendine saygı duymayı, güçlü olmayı, başarmayı, kendine güvenmeyi, bağımsız ve özgür olmayı eğitim hayatı içinde öğreniyor mu? Eğitime yüklenen toplumsal anlamlar, eğitimin amacı ve işlevi ülkeden ülkeye çağdan çağa değişiyor. Farklı görüşler ve modeller ortaya çıkıyor.
Tüm modellerin üzerindeki gerçek
Artık bugün eğitim, okulda öğrenilmesi gereken tüm derslerin ve öğretmen etkilerinin toplamından çok daha fazlası: Müzik, sanat, felsefenin yanı sıra kültür okuryazarlığı, çevresinin farkında olmayı öğrenmek; insanı tanıyıp yorumlayabilmek; küreselleşme, insan hakları, etik ve hukukun üstünlüğü konularında öğrencileri yetişkin hayatına hazırlamak…
Öğrenmeyi teşvik edecek fiziksel şartlar, kurallar, roller ve ilişkiler bütünüyle birlikte okulun iklimi, değerleri ve vizyonu iyi bir eğitimin en önemli unsurları olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklar; yaratıcılıklarını, özgür hareket etmelerini ve düşünmelerini destekleyen, onların farklı yaklaşımlarına açık olup esneklik, orijinallik ve mutluluklarını önemseyen, daha önce yapılmamış şeyleri yapabilme fırsatı veren eğitim ortamlarında yetişemezlerse farklılıklara değer veren, özgüvenli çocuklar ve gençler olarak gelecekle başa çıkıp onu kendi isteklerine göre biçimlendirebilmeleri olanaklı olabilir mi?
Geleceği oluşturma sorumluluğu
Bugün hayattan ne isteyeceğini soracak çocukların aynı zamanda “Ben dünyaya ne verebilirim?” sorusunu soracak gençlere dönüşmesi de eğitimin görevi. Eğitimin misyonunun, kendini ve çevresini tanıyan, anlayıp yorumlayabilen, hemen her alanda iyi bir okuryazar olup bilgiyi nasıl kullanacağını bilen, kendi kendini yönetebilen, eleştirel düşünebilen, kendini ifade edebilen, kendi kararlarını verebilen, artık kolayca kestirilemeyecek bir gelecekte daha doğru ve adil bir dünyanın gerçeklerini yeniden kurgulayabilecek, yaratıcı, iyi yarınlar başlatabilecek yetenek, yeterlilik ve donanımla güçlendirilmiş gençler yetiştirmek olduğunu biliyoruz.
Geleceğin nasıl olacağı ise ancak fütüristik bir tahmin olabilir. Okulların, çocukları ve gençleri yetişkinliğe, hayata ve geleceğe hazırlarken kendileri için olduğu kadar tüm insanlığın da adil, özgür, refah içinde olmasını sağlayacak, geleceği kendisi oluşturacak yaratıcı ve özgüvenli bireyler yetiştirecek bir ortam sunmaktan başka seçeneği yok gibi.
Terakkili özgüvenlidir. İyi yarınlar başlatır. 1877’den beri.
Banu Akbaşlı
Kurumsal İletişim Koordinatörü
Terakki Vakfı