Tarih Vakfının “Gençler Tarih Yazıyor” projesinin finali, 26 Mayıs Pazar günü Özel ENKA Okullarında gerçekleşti. Projeye Tepeören Yerleşkemizden ortaokul öğrencilerimiz Nehir Kale (7B), Beril Alkan (8A), Alara İlkyaz Özel (8B), Öykü Kaplan (8B), Naz Muslu (8C), Defne Çantalı (8C), Azra Nur Tuncer (8C), Batu Kurt (8C) adlı öğrencilerimiz katıldı. Projenin atölyelerini kaleme alan Nehir Kale’nin “Nehirce” başlıklı yazısı Toplumsal Tarih dergisinin şubat sayısında yayımlanmıştı. Derginin haziran sayısında ise “Nehirce: Tarihin Yapı Taşı Olmak” başlıklı ikinci yazısı yayımlanacak.
26 Mayıs final günü proje grubu adına Nehir Kale, konuşmasında genel hatlarıyla şu konulardan bahsetti: “Bu projede çalıştığımız konu tasarladığımız posterlerde de gördüğünüz gibi Abhaz Sürgünü. Bizim konu seçme sürecimiz şöyle oldu: 24 Mart’taki atölyede konu belirleyip soru yazma çalışmasında grup arkadaşlarımızdan birinin anne tarafı Abhazdı ve göç etmişlerdi. Biz de bu konu üzerine yoğunlaşmaya karar verdik. Atölyede sorular yazdık fakat Abhazlarla ilgili hiçbir şey bilmiyorduk. Hatta Abhaz halkını, Abhaz sürgününü ve Abhazya Cumhuriyeti’ni ilk defa duyuyorduk. Hem bu sürgünün tarihi ile ilgili araştırma yapmak hem de görüşme yapacak kişileri bulmak kolay olmadı. Önce bir Abhaz köyü olan Harmantepe köyüne gitmeye karar verdik. Köyde bize bu süreci iyi anlatabilecek birilerini bulamadık. Sonra Harmantepe köyünden biri Abhaz Derneğine yönlendirince biz de İstanbul Abhaz Derneği ile iletişime geçtik. Bizi kabul ettiler. Çok misafirperverdiler. Abhazların Türkiye’de var olma mücadelesine emek vermiş üç kişi ile görüştük. Tasarladığımız ikinci posterde de gördüğünüz gibi Atay Çelişakar, Şamil ve Bülent Ertaş ile görüşmemizden kareler var. Bu işin zor kısmı ise bu kişilerin bize anlatmış oldukları yaşam hikâyesinin göçü anlatan ya da herhangi bir biçimde göçten etkilenmiş kısmını çekip çıkarmaktı. Bu iş zordu çünkü bilen bilir, göç sizin hayatınızın bütün dengelerini altüst eder, değiştirir. Biz de bu görüşmeler sırasında görüştüğümüz kişiyi sorularımızla göçü anlatmaya yönelttik. Bir kişiyle görüşme yaparken göçten etkilenen diğer aile fertlerinin de yaşanmışlıklarını öğrenmiş olduk. Bu deneyim bize 24 Mart atölyesinde Özlem Çaykent’in ‘Sözlü tarih kendi tarihini aramaktır.’ ifadesini hatırlattı. Bu sözün anlamını Abhaz Sürgünü’nü yaşamış insanları dinlerken ve göç hikâyelerini yazarken daha iyi anladık. Hepimizin bir göç hikâyesi vardı.
Sözlü tarih görüşmelerini yaparken iyi organize olduğumuz için zorlanmadık ama deşifrelerin yapılması düşündüğümüzden daha çok dikkat isteyen bir işti. Deşifrelerden yaşam yazını yazma kısmında ise göçün bireyin hayatına olan etkisini yazmak kolay olmadı. Her gün göç üstüne makaleler okuyabiliriz ya da filmler izleyebiliriz. Fakat bunların hiçbiri göçü ve bıraktığı travmayı karşınızdaki bir kişiden dinlemeye benzemiyor. İlk posterimizde de bu durumu vurgulamaya çalıştık. Bu arada belirtmek isterim ki ilk posterde altta Abhazca “Abhaz Sürgünü” yazıyor. Kolay değildi, zordu. Dinlemek ve yazmak bu ağır durumları yaşayan insanları daha iyi anlamamıza yardımcı oldu.
Bu araştırmayı yapmak bizlere ekip çalışması yapma ve hepimizin fikirlerini içinde barındıran bir ürün çıkarma olanağı verdi. Ayrıca, poster ve broşür tasarlama kısmı da yaratıcılığımızı; projenin tüm süreci araştırma, yazma ve dinleme becerimizi; bu hikayeleri dinlemek, yazmak ve tasarlamak bizim empati becerimizi de geliştirdi. Çünkü dinlediklerimizden bir göç anlatısı çıkarmak için göçü derinden kavramamız gerekiyordu. Son olarak, Abhaz Sürgününü araştırırken kitaplardan bu olayı okuduk ama yaşayanlardan dinlemek en değerli kazanımımız oldu.”