Herkese Merhabalar,
Bu sene gerçekleşen “Seksenler” konseptimiz hakkında sizlerle bir şeyler paylaşmak istedim.
Öğrenci Birliği olarak, “Bu sene okula nasıl farklı bir hava katabiliriz?” düşüncesi içindeydik ve yapacağımız şeyin orjinal olmasını istiyorduk. Bu yüzden çeşitli konseptler öngördük ve bu konseptleri tüm yıla yayarak çıtayı daha da yukarıya yükseltebiliriz diye düşündük.
İlk başta yaratacağımız konsept, “Seksenler Günü” adı altındaydı. Bu ad, Twitter’da çeşitli hashtag’ler ile de yazıldı. “Terakki Seksenlere Geri Dönüyor!” “Yarın Günlerden 801er” gibi.. Sosyal medyadan birazcık da olsa bir güç aldık, ama ne yalan söyleyelim, yine de öğrencilerin böyle bir etkinliğe tam olarak hazır olmadığını hissetmiştim. Çünkü genel olarak öğrencilerimizin psikolojisi çok değişken ve neyi sevip, neyi sevmedikleri hakkında da kesin kararlar veremiyorlardı, en azından benim gözlemlediğim kısım böyleydi.
Afişlerimizi astıktan ve Twitter’dan takipçilerimize seslendikten sonra, okuldaki birkaç dedikoduya kulak kabarttım ve duyduğum şeyler: “Başkandır kesin güzel bir şeyler giyer, sonuçta o planlamış..”, “Aman allahım şu çocuklara bak, ne güzel şeyler yapıyorlar, elleri öpülesiceler!”, “Çok sıkıcı, çok banel, bunlar okulu ne sanıyorlar?” gibi cümlelerdi. Doğal olarak benim de üzerime bir yük bindi ve doğal olarak bir endişeye kapıldım.
7 Aralık Cuma günü geldi çattı. Üzerimdeki sorumluluktan dolayı en fenomen kişinin ben olması gerektiğini ve böylece insanlara cesaret verebileceğimi düşündüm; olayı abartarak, kendimi çizgili takım elbiseli, köseli ayakkabılı, beyaz çoraplı, siyah fötr şapkalı ve bol pantolonlu bir halde buldum. Ceketimin üst kısımlarına o zamanki devlet büyüklerinin fotoğraflarını astım. Sanırım tam seksenler olmamıştım; biraz 40’lara kaçmıştım veya daha çok Ciguli’ye benzemiştim.
Etkinliklikler yüzünden stresten uyuyamamıştım. Sabah okula geç kaldım ve koşa koşa gittim. Büyük bir merak ve endişeyle okul kapısından adımımı attım. Sınıfıma girdim. Herkesle göz göze geldikten sonra, birden kahkahalara boğulduk. Çünkü herkes birbirinden çılgınca kıyafetler giymişti. Fakat işin asıl komik kısmı, bir eğitim kurumunda bu kıyafetlerle dolaşıyorduk ve normalmiş gibi hissediyorduk. Tenefüs zili çalar çalmaz kamerayı kaptım, röportaj yapacak birisini yanıma aldım ve seksenler avına çıktık. Kapıdan dışarı adımımı attığımda arkadaşlarımın üstünde vaktalı kazaklar, fosforlu tişörtler vardı. Gezindikleri patenler, sürülen abartılı makyajlar ve kabarık kıvırcık saçlar ise, cabası.
İşte gözümüzün önündeydi; insanlar, o güne özel çalan seksenler müzikleri, etrafta seksenleri andıran resimler ve giydikleri kıyafetlerle kendilerini o yıla götürdüler. Yaşayamadıkları seksenleri, o cuma günü yaşadılar. Hatta kimi öğretmenimiz nostalji yapmak istedi ve onlar da aramıza katıldı. Terakki bambaşka bir okula dönüşmüştü. O enerjiyi hissetmiştik. Yaptığımız röportajlarda aldığımız geri bildirimlere göre, en harika giyinen grup üyemiz, Taylan Erden’di. Günün EN’lerini seçtik ve bunları çeşitli sosyal medya alanlarında yayınladık. Öğrenciler bu etkinliği çok sevdi ve fotoğrafların altında gördüğümüz yorumlar, “Vay arkadaş, sizin okulda böyle etkinlikler oluyor mu cidden? Hangi okul bu? Çok şanslısınız, çok tatlısınız” lardan ibaretti. Terakki’ye imreniliyordu ve bu bizim başarımızdı.
Bu etkinliğe yaklaşık 150 – 200 kişi katıldı fakat sadece gözümüze batanlar 50 kişi kadardı. Geri kalanlar ucundan katılmıştı çünkü, kendilerini yeteri kadar özgüvenli hissetmediler veya belki de ayıp olmasın diye düşünüyorlardı. Geriye dönüp bakıyorum da, peki ben hangi akla hitaben o kıyafetlerle okula gelmiştim?
Katılmayan arkadaşlarımızın canı sağolsun. Umarım günün birinde onları da kazanabiliriz. Tıpkı bizim okula kazandırdıklarımız gibi…
Aybars Gülümser
Öğrenci Birliği Başkanı
[nggallery id=23]