Öğrencimiz “İyilikler Diyarı Kojo” Masalıyla Türkiye 3.sü

1609

Levent Yerleşkemizden ortaokul öğrencimiz Elif Eski (5D), 15 Nisan – 6 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşen 20. Günaydın Edebiyat Öykü ve Masal Yazma Yarışması’nda “İyilikler Diyarı Kojo” adlı masalıyla Türkiye 3.sü oldu. Öğrencimiz ödülünü 27 Mayıs Pazar günü düzenlenen çevrim içi törende aldı.

Türkiye geneli ortaokul 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerine yönelik Özel Ege Lisesinin düzenlediği bu yarışmanın amacı; edebiyat yoluyla insani değerleri ortaya çıkarmak, gençlerin toplum içindeki duruşlarına olumlu ve kalıcı bir nitelik kazandırmak, ana dil bilincini geliştirmek, gençler tarafından dilin doğru ve etkili kullanımını sağlamaktı. Yarışmanın seçici kurulu ise Eğitimci Demet Evin Tuluğ ve Yazar Kaan Tanyeri’den oluşuyordu.

 

OLİMPUS                                         İyilikler Diyarı Kojo

Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar uzayın derinliklerinde, rengârenk, yıldızların arkasına saklanmış minik bir gezegen varmış. Binlerce yıldız ve gezegen  arasında bile en dikkat çeken oymuş. Milyarlarca  renge batırılmış bir topa benzeyen bu minik gezegen, huzur ve mutluluğun kaynağıymış. Orası sadece insanların rüyalarında görebileceği türden bir yermiş.

Yemyeşil ağaçlar, masmavi denizler, rengârenk çiçekler… Sabahtan akşama kadar mutlu çocuk sesleri; üzülen, kırılan yokmuş! Tüm çocuklar birbirleriyle çok iyi anlaşıyor, aralarında ayrım yapmıyor, birlikte çok eğleniyorlarmış. Savaş, kavga, huzursuzluk görmemiş bir yermiş… İşte orası Kojo! Bu   gezegende mutluluk olmazsa bu gezegen korunamazmış, bu da ilk başta çocukları hep mutlu etmek, anlamına gelirmiş. Onlar bu gezegenin en büyük mutluluk kaynağıymış. Bu gezegen mutluluktan güç aldığı için dışarıdaki kötü, olumsuz olaylardan korunuyormuş. Eğer bu büyü bozulursa akla hayale gelmeyecek tüm felaketler Kojo’ya uğrayabilirmiş. Tam tamına “2010” yıl boyunca çocukların mutluluğu gezegeni korumayı başarmış fakat bir gün, işte o gün, bir anda her şey değişmiş…

Her şey “Ada” adlı bir çocuk ile başlamış. Ada kolsuz doğmuş. Kolları olmadığı için robotik kollar yapmışlar. Robotik kollu, 11 yaşında bir çocukmuş Ada. Normal bir çocuktan eksiği yokmuş: yazabiliyor, koşabiliyor, çizebiliyormuş… O zamana kadar kollarının robotik olması ile dalga geçen, onu dışlayan, ayrımcılık yapan hiç kimse olmamış. 5. sınıfa kadar güzel bir hayat yaşamış. 5. sınıfın ilk günü arkadaşlarını basketbol oynarken gören Ada “Hey! Ben de oynayabilir miyim?” diye sormuş. Arkadaşları ile bir süre oynamış, yine Kojo’nun alıştığı o gülücükler duyuluyormuş. Artık çocukların gülücükleri birer şarkı gibiymiş, o kadar güzellermiş ki. Fakat bu gülücükler kısa süre sonra gözyaşlarına dönüşmüş. 7. sınıftan bir çocuk, bahçede top oynayan Ada’nın kollarını görünce “Siz bu robotla mı oyun oynuyorsunuz? Yazık size!” diye alay etmiş Ada’yla. Biliyor musunuz, bu çocuğun tüm dünyayı mahvedeceği kimsenin aklına gelmezmiş.

Kojo’da yıllar göz açıp kapayıncaya kadar hızlı geçiyormuş. Yıllar geçmiş, yıl 2019 olmuş. Çocukların mutlulukları, haklarıyla birlikte gezegenin farklı yerine dağılmış. Çocuklar, okul yerine zamanlarını tarlalarda, savaş meydanlarında, sokaklarda geçiriyorlarmış. Yer, yer çocuk haklarının hepsi de ihlal ediliyormuş. Birkaç sözcük, mutluluk büyüsünü bozarak gezegeni bu hale getirmeyi başarmış. İnsanlık bunların hepsini düzeltecek bir kahraman, bir mucize olacağına inanıyormuş fakat bir süre sonra umut etmeyi, inanmayı da bırakmışlar. Küresel ısınma, renk ve ırk ayrımcılığı daha kötü bir hal almış. 27.12.2019’da Kojo’ya yeni bir tehdit yayılmış: Korona. Bu virüs, birkaç ayda Kojo’ya yayılmış bir Pandemi ilan edilmiş. Korona’ya yakalanan şanssız bazı çocuklar hastane giderleri karşılanamadığı için ölüyor, korunma, bakım hakları hiçe sayılıyormuş. İnsanlar “beyaz” ve “siyahi” olarak renk ve ırk ayrımı yapmaya başlamış. Bu sorun resmi olmayan bir savaşa dönüşmüş. Haklarını korumak isteyen binlerce genç, çocuk, yaşlı öldürülmüş.

Gel zaman, git zaman Kojo’da takvimler Aralık 2020 olmuş.  Ali, karantinada geçmiş olan başka bir günün ardından ödevlerini bitirmiş ve uyumaya hazırlanıyormuş. Pijamalarını giydikten sonra yatağına uzanmış, birkaç dakika sonra da uykuya dalmış. Rüyasında bir ses “Bu gezegen daha fazla dayanamaz, bir şey yapmak zorundasın! Bu gezegen çocuklar için artık çok tehlikeli, haklarınız hiçe sayılıyor hatta yok oluyor! Tamamen yok olmadan onları bulmak senin görevin.” demiş. Sonra rüyasında bir siluet görmüş. Aynı ses tekrar konuşmaya başlamış “Ben Ada, 9 yıl önce bu dünyayı ters çeviren çocuk.” Siluet belirginleşmiş, bu Ada’nın 11 yaşındaki haliymiş. Ada, konuşmaya devam etmiş “Sen bu görevi yerine getirebilecek kadar cesur ve akıllısın. Haklarımızı geri kazanacak kişi sensin.” Kojo’yu, mutluluk gezegeni kurtaracak çocuk 11 yaşına girmiş.

Ali, bir anda neye uğradığını şaşırarak uynamış. Bir de ne görsün! Odasında değilmiş. Nerde miymiş? Bir ormanın ortasındaymış. Korkudan yere düşmüş, “Ben, nasıl buraya geldim?” diye düşünmüş. Yanında hiçbir şey yokmuş, ne su ne yemek. Fakat elinde bir şey olduğunu fark etmiş. Evet, elinde bir harita varmış. Ne yapması gerektiğini epey düşünmüş,  anlayamamış.  Bir süre daha düşününce aklına gelmiş “Bu rüyamda gördüğüm siluetin dedikleriyle ilgili olmasın sakın!”

Haritada 3 tane X işareti ve Ali’nin olduğu yer görünüyormuş. Ali, kendisine en yakın olan X işaretine doğru yola çıkmış, neyle karşılaşacağını veya ne bulacağını bilmiyormuş ama o çocuk merakı korkusundan üstünmüş. Birkaç saat yürüdükten sonra acıkınca “Keşke yiyecek bir şeyim olsaydı.” diye düşünmüş. Bir anda ceplerinde bir ağırlık hissetmiş. Ceplerine baktığında bir sandviç gören Ali şaşkınmış ama sandviçi yemiş.  Birden aklına şekerlemeler gelmiş. Renkli mi renkli, tatlı mı tatlı… Bir de bakmış cebinde aklındaki şekerlemeler. Anlamış ki her acıktığında, susadığında ihtiyacı olan şey ceplerinde beliriyormuş.

Birkaç gün yürüdükten sonra ilk çarpı işaretine varmış. Yerde büyük bir çukur varmış, Ali çukurun içine baktığında rengârenk parlayan bir çuval görmüş. Sonra tekrar Ada’nın sesini duymaya başlamış “İşte ilk çuvalı buldun. Bu çuvalın içinde özgürlük hakkınızla ilgili haklarınız bulunuyor, sakın kaybetme! Bir sonraki çuvalda ise ihtiyaçlarımızı gidermeyle ilgili haklarınız olacak. Üçüncü çuvalda ise haklarınızı en önemlisi, yani yaşama hakkınız bulunuyor. Eğer bunlara zarar gelirse haklarınız tamamen yok olur.” Ali, Ada’nın söylediklerinden sonra dehşete düşmüş, aynı zamanda bu görevin ne kadar önemli olduğunu anlamış. Eğer başaramazsa çocukların sahip olduğu her hak yok olacakmış…

Ali, çok yorulmuştu, hırkasını yastık niyetine kullanarak yere uzanmış ve uykuya dalmış. Ertesi gün çuvalı alıp yeniden yola koyulmuş. Bir hafta yürümüş, yürümüş… Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Yolu ancak yarılayabilmiş. Canı hiç sıkılmamış çünkü orman onun sıkılmasına izin vermiyormuş. Konuşan ağaçlar, dev yılanlar, fare boyunda kaplanlar, cüceler, satirler, periler… Fazlasıyla büyüleyici bir yermiş. Ağaçlara yön sorarak, cücelere yoldaşlık ederek ikinci çuvala varmış. Bu sefer bir mağara ile karşılaşmış. “Çuval mağaranın içinde olmalı.” diye düşünen Ali, çuvalı bulmak için mağaraya girmiş. Etrafta renkli kristaller ve oyuklar varmış. Yürümüş, yürümüş, yürümüş ve sonunda ikinci çuvalın olduğu noktaya varmış. Çuval o kadar derin bir bölgedeymiş ki giriş minik bir nokta gibi görünüyormuş. İkinci çuvalı da alan Ali mağaranın girişine doğru yürümeye başlamış. Gözleri karanlığa alışmış, mağaradan çıkınca gözleri kamaşmış. Gözlerini ovalamış ve girdiği yerde olmadığını fark etmiş.

“Burası benim girdiğim yer değil! Ben nasıl buraya geldim?” diye haykırmış. Kenarda neredeyse tüm yaprakları sararmış yaşlı bir Defne ağacına sormaya karar vermiş. “Sevgili Defne ağacı, ben neredeyim? Yolumu kaybettim. Yardım edebilir misin?” Defne ağacından cevap gelmemiş. Burası girdiği ormana hiç benzemiyormuş, sihirli bile değilmiş. Burası daha çok annesi ile yürüyüşe gittikleri Kojo Belgrad Ormanı’na benziyormuş. Ali, yeniden haritasına bakmış. Hayır, bir hata yokmuş, doğru yoldaymış. Rahat bir nefes almış ve yola devam etmiş. Burada işi daha zormuş, yol soracak, yoldaşlık edip eğlenecek kimse yokmuş.

Ali yola bakmak için haritayı cebinden çıkarmış ve açmış. Az yolu kalmıştı, fakat merak ettiği bir şey varmış. Haritada üçüncü X işaretinin yanında bir ejderha varmış. Şu ana kadar bu çok dikkatini çekmemiş. Her adımda korkusu artıyormuş. Onu yürüyecek cesareti veren tek şey tüm çocukları kurtaracak olmasıymış.

Üçüncü çuvala vardığında bir ejderha ile karşılaşmış ama beklediği gibi değilmiş. Haritadaki resim çok korkunç olmasına rağmen karşısında duran ejderha ile alakası yokmuş. Ejderha konuşmaya başlamış: “Merhaba genç adam, çuvalı almaya geldin sanırım.” Ali: “Evet, iki çuvalı aldım, üçüncüsü olmadan geri dönemem artık.” diye cevap vermiş. Ejderha, son çuvalı Ali’ye uzatmış. “Bu çuvala çok dikkat et. Bu çuvala bir şey olursa diğer çuvallara da olur. Başka bir deyişle, bu çuvalın içinde yaşam hakkınız var. Yaşam olmazsa diğer hakların ne anlamı kalır ki?” Ali, düşünmüş, ejderha haklıymış. Çuvallar birden parıldamaya başlamış, ağırlaşmışlar ve çoğalmışlar. Ali, panik halinde “Ne oluyor?” diye bağırmış. Ejderha da açıklamış “Bu çuvallarda haklarınız var ve bunlar üç temel ad altında: Özgürlüğünüzü kapsayan haklar, temel ihtiyaçlarınızı kapsayan haklar, yaşam hakkı. Şimdi üç çuval da beraber olduğuna göre tüm 54 hakkınız madde madde bölündü.” Ali’nin kafası karışmış olsa da az çok anlamış. Geriye yapılması gereken tek bir şey kalmış: Geri dönmenin bir yolunu bulmak. Ali ejderhaya sormuş “Ben nasıl eve döneceğim?” Ejderhanın yanıtı şaşırtıcıymış: “Sırtıma bin.”

Ali, ejderhanın sırtına binmiş ve Ada’nın sesini duymuş “Ali, sen gezegenimizi düzene sokmayı başardın. Kojo’ya girdiğinizde çuvalları birer birer aç. O zaman haklarınız doğru yerlerini bulacaklardır.”

Ali ejderhanın sırtında uçmaya başlamış, aşağıdaki manzara büyüleyiciymiş. Ali, Kojo’ya varınca birer birer bütün çuvalları açmış. Trafik sesleri çocuk seslerine, üzüntüler toza dönüşmüş. Ali, Kojo’nun önceden bu kadar güzel bir yer olduğunu hatırlamıyormuş. Eskiden her yerde gördüğü  fabrikaların yerini ağaçlar, çığlıklar ve ağlama seslerinin yerini gülücükler almış. Boş, kuru araziler güzeller güzeli ağaçlar, binbir renk çiçeklerle kaplanmış. Korona’ nın aşısı bulunmuş ve korona yok olmuş. Yıldızlar bile daha parlakmış sanki. Bir rüyadan farkı yokmuş. Sonsuza dek mutlu mesut yaşamışlar. Gökten üç çuval düşmüş, bir Ali’ye, biri Ada’ya biri de bu masalı okuyan sana.

Elif Eski (5D)