Levent Yerleşkemizden ortaokul öğrencimiz İmge Nil Çıtak (5B), 19 Nisan Perşembe günü Özel Arel Ortaokulunun 5 ve 6.sınıf öğrencilerine yönelik il genelinde düzenlediği “Dostluk- Arkadaşlık” temalı masal yazma yarışmasında İl Birincisi oldu.
Zühre Gezegeni
Bir iyi kişi varmış; bir kötü kişi varmış, dünya bu kişiler arasında sıkışıp kalmış. Dün ya da bugün birbirine karışmış. Ben annemin karnında fıldır fıldır dönerken böcekler insan yer, insanlar da ot yermiş.
Bir zamanlar Uzlaşma Diyarı’nda insanlar yaşarmış. Bir gün, bu diyarda bir fırtına çıkmış. Bütün insanları savurup atmış. Bu fırtınadan sadece bir kişi kurtulabilmiş. Adı Uz olan bu kişi gözleri mavi, saçları sarı, bembeyaz teni olan bir oğlan çocuğu imiş. Bakanların gözlerini kamaştıran bu çocuk annesini, babasını ve tüm akrabalarını kaybedince bu çocuğu, periler sahiplenmiş.
Aradan yıllar geçmiş ve dünyanın yine bir diyarında bir felaket yaşanmış. Bozuşma diyarı olan bu ülkede de büyük dalgalar oluşmuş ve tsunami bu ülkedeki Boz adlı çocuk hariç tüm insanları yutmuş. Boz ise kırmızı gözlü, kara kaşlı ve kara tenliymiş. İnsanların ödünü kopartan bu çocuğu; annesini, babasını ve akrabalarını kaybedince periler almış.
Perilerin büyüttüğü bu iki çocuk, dünyada kalan tek insanlarmış. Uz ile Boz çok iyi iki arkadaş olmuşlar ancak dünyada sadece ikisi olduğu için canları çok sıkılıyormuş. Bu iki arkadaş dünyada yapacak bir şey kalmadığını düşünerek perilere isyan etmişler. “Neden bizim gibi canlılar yok? Biz burada yaşamak istemiyoruz.” deyince periler, canlıların olduğu başka gezegenler aramaya başlamışlar. Periler gezegen arayadursun yıllar yılları kovalamış, Uz ile Boz dostluklarına hiç ara vermeden bir kez olsun kavga etmeden mutlu bir yaşam sürürken periler, Zühre adında bir gezegen bulduğunu söylemişler.
Boz bu duruma çok sevinirken Uz ise farklı bir gezegene gideceği için endişeleniyormuş. Boz arkadaşına, “Endişelenmene gerek yok. Biz nereye gidersek gidelim dost olacağız.” dediğinde Uz bu duruma sevinmiş, “O hâlde asla ayrılmayacağımıza dair söz verelim.” dediğinde iki arkadaş birbirlerine oracıkta sözlerini vermiş ve kendilerini perilere emanet etmişler.
Periler, Uz ile Boz’u Zühre gezegenine götürüp bırakırken onlara, “Bu gezegende iyilik de kötülük de var. Siz hangi tarafı seçerseniz seçin ama dostluğunuzdan asla vazgeçmeyin. Çünkü insanlık var olduğundan beri dostluk kavramı da onlarla birlikte var olmuştur. Siz dünyanın temsilcileri olarak Zühre gezegenine dostluğu götürmelisiniz.” demişler ve onları Zühre gezegeninin tam orta noktasında bulunan bir kuyunun yanına bırakıp gitmişler.
Uz ile Boz Zühre gezegeninin tam ortasında bulunan kuyunun sağ ve sol tarafına baktıklarında bu gezegenin dünyadan çok farklı olduğunu görünce şaşırmışlar. Çünkü gezegenin bir tarafı siyah, bir tarafı da beyazmış. Uz: “Ben beyaz yöne gideyim, sen de siyah yöne git. Gezegeni keşfettiğimizde buluşma noktamız bu kuyu olsun.” dediğinde iki arkadaş farklı yönlere doğru yol almışlar.
Uz beyaz yoldan giderken arkadaşını farklı yöne göndermiş olduğu için pişmanlık duymaya başlamış. Çünkü ondan ilk kez ayrılmış ve daha ilk dakikalarda onun yokluğundan şikâyet ediyormuş. Dünyanın sıkıcı olduğunu düşünürken arkadaşının olmaması onu daha çok canını sıkmış.
Uz kendi kendine düşüncelere dalmış giderken karşına beyazlar içinde bir orman, ormanın ortasında da yine her şeyin beyaz olduğu bir köy çıkmış. Uz buranın dünyadan tamamen farklı olduğunu düşünerek yoluna devam etmiş. Dünyada birçok renk varken burada her şeyin beyaz olması onun aklını karıştırmış. Karşına pembe ve mor karışımı gözenekleri olan canlılar çıkınca korkuya kapılıp beyaz ağacın arkasına saklanmış. Bir süre saklandığı yerde bu canlıları izlemiş. Bu pembe canlıların kocaman mavi gözleri, uzun sivri kulakları ve iki üç tel saçlarıyla ilginç görüntüleri varmış. O sıra bir canlı Uz’u görmüş. Uz’dan korkunca rengi mora dönmüş. Uz bu canlının ondan korktuğunu görünce saklandığı yerden çıkmış. Mora dönen canlının yanına yaklaşınca ona, “Benden korkmana gerek yok. Ben sana zarar vermem.” diyince mora dönen canlı sakinleşerek pembe olmuş. Sakince ona yaklaşmış ve dilini çıkarmış. Uz bu canlının dilini çıkarmasının bir tür selamlaşma olduğunu anlamış.
Uz bu canlının selamlaşmasına karşılık olarak dilini çıkarmış ve onunla selamlaşarak iletişime geçmiş. Bu canlılar zihin okuyabilme yeteneğine sahipmiş. Böylece Uz’un dilini öğrenmiş. Uz’a, “ Merhaba ben Zühre diyarının Sim Bölgesi’nden Nilu. Bölgemize hoş geldin.” demiş ve onu Sim Bölgesi’nin halkı ile tanıştırmak için yaşam bölgelerine götürmüş.
Nilu arkadaşını Sim halkı ile tanıştırmış. Uz bu halkı çok sevmiş. Ancak dostu Boz aklından bir türlü çıkmıyormuş. Bir gün Nilu’ya Boz’dan söz edince Nilu endişelenerek, “ Neden Boz’u o tarafa gönderdin!” demiş.
Uz arkadaşı Nilu’nun endişelenmesi üzerine Boz’u bulmak için yola çıkmaya karar vermiş. Sim halkı Uz’un bu kararının doğru olmadığını söyleyerek ona engel olmaya çalışmışlar. Ama Uz onları dinlemeyerek bir gece gizlice Sim Bölgesi’nden ayrılarak kuyunun yanına gitmiş. Kuyunun yanında siyah beyaz renkli, iri gözlü, sivri burunlu, ayakları perdeli sevimli bir canlı duruyormuş. Uz Dünya’da görmediği bu canlıya yaklaşarak adını sormuş. Bu sevimli canlı adının Penguen olduğunu ve renklerinin Zühre Gezegeni’nin sembolü olduğunu söylemiş.
Gezegenin bilgesi olan bu Penguen, Uz’un neden kuyuya geldiğini biliyormuş. Uz’a dostu Boz’un Arai Bölgesi’nde birçok arkadaş edindiğini ve Uz’u unuttuğunu, onu boşuna aramamasını, çünkü Boz’un Arai Bölgesi’nde dostluk kavramını da unuttuğunu söylemiş.
Uz bu duydukları karşısında hayal kırıklığına uğramış olsa da dostundan asla vazgeçmeyeceğini söylemiş. Boz verdikleri sözü unutmuş olsa da Uz bu sözü unutmamış ve ona bunu hatırlatmaya kararlıymış. Penguen Uz’un bu tavrına saygı duyarak onun yolundan çekilmiş.
Uz Arai Bölgesi’ne giderken Penguen ona, “ O bölgede her şey kötüdür. O yüzden karşına çıkan hiçbir şeye güvenmemelisin.” demiş.
Uz, Penguen’in söylediklerini düşünerek kara ormanın içine girmiş. Orman soğuk ve karanlıkmış. Uz dostunu bulmak istiyormuş ancak bir yandan da bu ormandan korkuyormuş.
Bir süre etrafındaki sesleri dinleyerek yürümüş. Karşısına bir bataklık çıkmış. Bataklıktan geçmesi imkânsızmış. Çaresizce bataklığa bakarken bataklığın içinden bir ses gelmiş ve bu ses ona şöyle demiş: “ Üzerimden geçmeyi mi düşünüyorsun? Bunun için sorduğum soruya doğru cevap vermelisin. O zaman üzerimden rahatlıkla geçebilirsin.” demiş. Uz, “ Peki soruna cevap veririm .” deyince bataklık, “Hangi kötüyü arıyorsun ve neden?” diye sormuş. Uz, “ Ben kötü birini aramıyorum. Dostum Boz’u arıyorum.” diyince bataklık yıllardır duymadığı dostluk sözü karşısında duygulanmış ve anında ıslak torağı kupkuru olmuş. Uz’un ardından bataklık, “ Hep sağından git.” demiş.
Uz bataklığın sözlerini kendine pusula yaparak yoluna devam etmiş. Bu sırada karşısına iki yol çıkmış. Bu yollardan biri Boz’un bulunduğu yöne giderken diğeri bitmek bilmez bir yol imiş. Uz bu yollardan hangisine doğru gideceğini düşünürken bataklığın sözleri aklına gelmiş ve sağ taraftan gitmeye karar vermiş.
Sağ taraftaki yolda yürümek mümkün değilmiş. Hayatı boyunca duymadığı kötü kokular burnuna geldikçe Uz, yüzünü ekşiterek ve zorlanarak yürüyormuş. Bu zorlu yolun sonunda dostunu bulacağı için her şeye katlanabilirmiş. Yolun sonunda karşısına çürümüş evler, ağaçlar çıkınca bu kokunun kaynağının nereden geldiğini anlamış. Arai kentinin halkı da bir o kadar pis kokuyormuş.
Uz, bir ağacın arkasına saklanarak buradaki halkı gözetlemeye başlamış. Bu sırada dostu Boz’un Arai kenti halkına uyum sağladığını, onlar gibi kötülükler yaptığını görmüş. Gece olunca saklandığı ağacın arkasından çıkıp, dostu Boz’un yanına gitmiş. Boz onu görünce hiç sevinmemiş. Uz’u burada istemediğini söyleyince Uz, bu durum karşısında çok üzülmüş ama dostundan da vazgeçmeye niyetli değilmiş. Onu kendi haline bırakarak bir süre gözetlemeye devam etmiş.
Uz, bir gün Boz’u kollarından zorla çekiştirerek bir yere götürdüklerini görmüş. Gizlice onların arkasından gitmiş. Dostunu bir mağaraya kapatan Araililer, onu çürümesi için bu mağaraya bağlayıp gitmişler. Uz, dostunu kurtarmak için hemen mağaraya girmiş ve dostunu perişan bir halde görmüş.
O sırada Boz, Uz’u görünce önce çok sevinmiş, ardından da yaptıkları için pişmanlık duymuş. Dostu Uz’un onu affetmeyeceğinden korkmuş. Uz, Sim halkı ile yaşarken onlar gibi o da düşünceleri okumayı öğrenmiş. Dostunun ona bir şey söylemesine gerek duymadan yanına giderek dostunu bağladıkları yerden kurtarmış. Boz dostluk kavramını unutmuş olduğu için kendine kızıp duruyormuş. Bir daha da dostundan ayrılmayacağı için de içten içe mutluymuş.
İki dost birbirlerine sarılarak mağaradan dışarı çıkmışlar. Uz yolu bildiği için dostu Boz’a rehberlik ederek onu ilk geldikleri kuyunun yanına götürmüş.
Kuyunun yanına gelen bu iki dost Dünya’ya geri dönmeye karar vermişler. Bu sırada Zühre Gezegeni’nin temsilcisi Penguen de onların yanına gelmiş. Boz onu görünce çok şaşırmış. Uz, dostu Boz’a Penguen’i tanıtmış. Penguen bu iki dostun başından geçenleri dinlemiş ve Dünya’ya geri döneceklerini öğrendiğinde çok üzülmüş. Onun bu üzüntüsünü gören iki dost onu da Dünya’ya davet etmiş. Bilge Penguen bu daveti kabul ederek dünyaya siyah ve beyazı kendi bedeninde götürmüş. Siyah kötülüğü, beyaz iyiliği temsil ederken Uz ile Boz’un yaşadıkları da dostluğu temsil etmiş ve böylece de masalımızın sonuna gelindiğinde de Dünya’da bugün bu masal da var olmuş.
Biz masalımızın keyfini sürerken siz dinlediklerinizin tanına varırken bu masal üç kişiye gitmiş. Biri yazana, biri dinleyene, biri de okuyana.
İmge Nil Çıtak (5B)