Okula Başlama Heyecanı ve Korkusu
Aslında okula başlama kronolojik bir süreci ifade etse de içerisinde sosyal, duygusal ve ruhsal olan pek çok değişkeni barındırıyor. Her anne baba okula başlama yaşı gelmiş çocuğu için doğru karar verme aşamasında tereddüt yaşar. Çünkü biyolojik yaşın uygun olması çocuğun okula başlaması için yeter koşul olmayabilir. Önemli olan çocuğun bilişsel, sosyal, duygusal ve ruhsal yönden yaş düzeyinin beklentilerini yerine getirebilecek olgunluğa sahip olması.
Okula yeni başlayan ve sosyal ve duygusal olgunluğa henüz ulaşamamış çocuklarda okulların açılmasıyla sıklıkla gördüğümüz duygu durumu korku ve kaygıdır. Uyum ve alışma süresince çocuklar bu iki duygunun etrafında çeşitli tepkilerle duygularını dışa vururlar. Okula gitmeme isteği, okulda yalnız kalamama, ağlama, yemek yememe ve benzeri tepkiler bu aşamada sıklıkla görülür. Okula yeni başlayan çocuklarda gördüğümüz bu uyum sorunlarının temelinde ise bilinmezlik, yaşantısal deneyim eksikliği ve çocuğun alışık olduğu korunaklı oramdan uzaklaşmaları duygusu yatar.
Özellikle son yıllarda okul öncesi deneyimi yaşayan çocuk sayısındaki artış ve okul öncesindeki okullaşma oranlarının artıyor olmasının çocukların okul ortamlarına ilişkin deneyimlerini artırmış olduğunu ve uyum sorunlarını en aza indirdiğini düşünüyorum. Bununla beraber çocuklardaki kaygı ve güven eksikliğinin üzerine anne babayı temel alarak giderilmesi, okula gitmek istememe durumlarında ailenin ısrarcı olması önemlidir.
Ne ile karşılaşacağını bilememe/belirsizlik durumlarının yaratacağı gerginliklerin de açık ve net ifadelerle giderebilir olması önemlidir. Burada da olası olumsuz duyguların en aza indirgenebilmesi başta anne babalar olmak üzere ilgili herkesin sorumluluğundadır.
Okulların İşlevi
Değişen ve gelişen dünyada birey davranışlarındaki değişiklikleri kalıcı hale getirebilmek, gelişmelere ayak uydurabilen, çağın beklentilerine cevap verebilen, araştıran, sorgulayan ve kendini gerçekleştirmiş, özgüven duygusu gelişmiş bireyler yetiştirmek, ancak eğitimle mümkün olabilmektedir. Yaşam boyu süren öğrenmelerin ve eğitimlerin resmi boyutu da eğitim kurumlarında yani okullarda gerçekleşir.
Okullar, çocukların ve gençlerin edindiği deneyimlerin geliştirilmesine fırsat tanıyan yaşam alanlarıdır. Her ne kadar akademik öğrenmelerin asıl hedef olarak konduğu bir yaşamsal alan olsa da okul kendisini var eden öğretmen, öğrenci ve veliler olmadan da düşünülemez. Okulu okul yapan, bir yandan kapsayan ve çevreleyen kendi fiziksel alanı iken (okul binası, bahçesi, sınıfları, laboratuvarları vs), bu fiziksel alanı canlı, işler ve işlevsel kılan da öğrencilerin ve öğretmenlerin varlığı ve soludukları havadır. Bu nedenle bu ilişkisel sürecin bir parçası da aile olmalıdır.
Başarı Beklentisi
Okula başlama sadece ilkokula yeni başlayanların değil ara sınıflarda okuyan 17 milyon öğrenci için de ayrı bir heyecandır. İlkokul, Ortaokul ve Liselerde okuyan öğrenci ve onların aileleri için bu heyecan başka başka anlamlar ifade eder. Anne-babaların, genel olarak Ortaokul ve Liseler düzeyinde okuldan ve eğitim sisteminden beklentilerini, çocuklarından beklentilere dönüştürdüklerini ve “başarı” kavramını öne çıkardıklarını görüyoruz.
Ancak “Başarı” kavramını ele alan pek çok araştırma bir çocuğun başarısını etkileyen pek çok değişkenin olduğunu ortaya koyuyor. Çocukların kişisel yeterlilikleri, yetkinlikleri, alışkanlıkları, öğrenme biçimleri, ilişkileri yönetme süreçleri, okul iklimi gibi pek çok şey çocuğun başarı ya da başarısızlığında rol oynuyor. Ancak bunlar içerisinde en etkili ve belirleyici olanı anne-baba tutumunun olduğu da biliniyor.
Eğitim sistemimizde de ölçme ve değerlendirme uygulamalarımız maalesef başarısızlığa odaklı, çocuklara olumlu geri bildirim vermeyen, onların başardıklarına değil başaramadıklarına odaklanılan bir yapı var. Bu yaklaşım nedeniyle de çocuklar, önce anne-babalarına, sonra öğretmenlerine, arkadaşlarına ve yakın çevresine neden başaramadıklarının hesabını vermek durumunda kalıyorlar.
Okullarda öğrenci başarısını ölçmek ve değerlendirmek amacıyla kullanılan yöntemlerin belki de en etkili olanı ve en çok kullanılanı sınavlardır. Sınavların öğrencilerin dersten geçer not alıp alamayacağı, bir üst sınıfa gidip gidemeyeceği, diploma alıp alamayacağı, sınavla öğrenci alan üst eğitim kurumlarına girmeye hak kazanıp kazanamayacağı gibi durumları belirler. Ancak sınavlar bir performans göstergesi olarak görülürken sınavların da başarı kavramının da tek bileşeni olmadığını unutmamak gerekir.
Okul Başarısından Hayat Başarısına
Okul başarısından hayat başarısına giden uzun yolculuğun sırrını uluslararası ölçekte yapılan ölçme ve değerlendirme uygulamalarında görebiliyoruz. Temel felsefe, başarı kavramının belirleyicisi ve ölçülmeye çalışılan nitelikler, öğrencilerin gerçek hayatta karşılaşabilecekleri durumlarda sahip oldukları bilgi ve becerileri kullanabilme becerisi ve yeteneği, akıl yürütme, fen ve matematik kavramlarını kullanarak etkin bir iletişim kurma becerisine ne derece sahip olup olmadıklarıyla ilgilidir.
Veli Okul İşbirliği
İşte burada bu felsefeye uygun davranan okul ve bu okul ile ilişkisel bir sistem oluşturabilen aile kavramı devreye girmektedir. Veli ile doğru şekilde ve doğru zamanda kurulan iletişim ve işbirliği kurulması bir okulun önemli artılarındandır. Sınırlarını ve sorumluluklarını bilerek gerçekleştirilecek bilgi alışverişleri öğrenci başarısını artıracak, güven ortamını pekiştirecek özelliklerdir. Gerektiği kadar açık ve şeffaf olabilen bir eğitim kurumu paydaşlarının sorumluluklarına da, eşit paylaşımına da önem verir.
Anne babalar için birinci öncelik çocuklarının hayatında nelerin olup bittiğini ve çocuklarının bunlar hakkında ne hissettiğini bilmeleri gerekliliğidir. Başarı ya da başarısızlık diye bilinen her veri aslında her anne babanın bir şekilde bildiği çok da sürpriz olmayan sonuçlardır. Bu nedenle çocukların eğitim hayatları devam ettikçe okul ile kuracakları işbirliği araştırma sonuçlarını da destekler niteliktedir.
Yılların deneyimi, bilimsel çalışmalar ve araştırmalar gösteriyor ki çocuğun entelektüel zekası ile sosyal zekası arasında yakın bir ilişki var. Başarı kavramı da bu iki ilişkisel durumun birlikte bir zeminde olmasıyla gerçekleşebiliyor. Eğitim açısından destekleyici bir tutum içinde bulunan ailelerden gelen çocukların okul başarılarının daha yüksek olduğu ve aile ilgisinin okul başarısının yükselmesinde önemli bir faktör olduğu artık bilinen bir gerçek.
Okul ile eğitim süreçlerinin hayata geçirilmesinde görüş birliği sağlayarak düzenli iletişim içinde bulunan, bu ortak anlayış içinde çocuğuna eğitim desteği sağlayan velilerin çocuklarının da okul başarılarının ve hayat başarılarının yüksek olduğu bilinmektedir.
Her şey çocuklarımız ve onların geleceği için. Çocuklar için “Çocuk-Okul-Veli” üçgeninde işbirliği şart.
Alpaslan Dartan
Özel Şişli Terakki Lise ve Fen Lisesi Müdür Yardımcısı
Türk PDR Derneği İstanbul Şube Başkanı