Levent Yerleşkemizden ortaokul öğrencimiz İdil İzge Akyurt (7F), Şile 75.Yıl Ortaokulunun il genelinde ortaokul öğrencileri arasında düzenlenen öykü yarışmasında aşağıda yer alan “Kronometre” adlı öyküsüyle ilk üçe girdi.
Kronometre
James birden arkasında yaprakların hışırdadığını duydu. Arkasına dönünce, üzerinde koyu yeşil komik bir giysi olan bir adamın çalılıkların arkasından çıkmakta olduğunu gördü. Çok minik bir yaşlı adamdı, ama kocaman, kel bir kafası, diken diken siyah favorilerle örtülmüş bir yüzü vardı. Bir iki metre ötede durdu, bastonuna dayanıp James’e gözlerini dikti, öylece kaldı. Konuşmaya başladığında sesi yavaş ve gevrek çıktı. “Biraz yaklaş, küçük çocuk.” dedi, “Yanıma iyice yaklaş da, sana harikulade bir şey göstereyim.”
James başta duraksadı, ardından temkinli adımlarla adama yaklaştı. Yaşlı adam yerde çizili duran bir nokta gösterdi ve onun üzerinde durmasını söyledi. Hiçbir açıklama yapmamasına rağmen James adamın dediklerini yapıyordu. Bunun tek nedeni ise merak duygusuydu. Yaşlı adam sırasıyla talimatları verdi: “İki adım geri, bir metre ileri…” James söylenenleri harfi harfine uyguladı, daha sonra adam cümlesini tamamladı. “son olarak ise iki yüz on derece dönmeni istiyorum.” James basit bir hesap yaparak tam olarak iki yüz on derece döndü. Adam James’in karşısına geçti. “Şimdi atacağın tek bir adım dünyanı değiştirecek. Gideceğin yerde buradaki fizik veya zaman kuralları yok. Farklı evren, farklı kurallar demektir. Orada geçireceğin bir dakika burada bir yıla eşit. O yüzden geçen her saniye sevdiklerinle geçireceğin zamandan gidecek. Sen akıllı bir çocuksun James, hep öyleydin. Şimdi oraya git ve 12A numaralı odadan kronometreyi getir. Geri döndüğünde her şeyi anlayacaksın. Sen adım attığın an sana söylediğim kronometre çalışmaya başlayacak. Eğer sen zaman dolmadan buraya geri dönmeyi başaramazsan, geri döndüğünde bir şey bulamayacaksın. Sana harikulade bir şey göstereceğim demiştim, al sana hayatında yaşayabileceğin en harikulade, aynı zamanda en önemli şey. Beni anladın mı?”
James önce adamın anlattıklarını sindirmeye ve gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştı. Ne için veya neden sorusunun cevabını bulamasa da en sonunda bulacağını hissediyordu. Kafasını salladı kendinden emin bir şekilde. “Ne kadar zamanım var?” diye sordu James. Adam histerik bir kahkaha attı, “Bana değil, getirmen gereken kronometreye sor. Bir tek o biliyor.” James’in yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. “Sorarım.” der demez adımını attı. Arkadan silik bir şekilde yaşlı adamın “Cep evrene hoş geldin” sesini duydu. Ses kayboldu, saniyelik bir ışık James’in gözünü kamaştırdı.
Gözlerini araladığında tam anlamıyla şoke olmuştu. Etraf hafif bulanık ve mavi-yeşil tonlarındaydı. Bu yetmezmiş gibi James tavanda yürüdüğünü fark etti. Adamın dediği gibi yer çekimi kuralları burada tamamen farklıydı. Bundan daha da ilginci James’in koridor boyunca ilerledikçe tavan yerine yerde yürümeye başlamasıydı. James şu ana kadar neredeyse burada beş dakika geçirmişti. Bu dünya yılı için beş yıl anlamına geldiğinden epey uzun bir süreydi. James etrafına son kez dikkatlice baktı ve daha fazla vakit kaybetmeden koşmaya başladı. Koridorlar sanki labirent gibiydi. Hatta bazı duvarlardan hiçbir boru olmadan tavana çıkan su damlacıkları gördü. Sonunda 11A’yı buldu ama işin garip tarafı yanında 12A yoktu. James nefes nefese kalıp bütün koridorları koştu ama adamın söylediği kapıyı bulamadı. “Farklı evren, farklı kurallar demektir.” sözü yankılandı kulaklarında. Belki de en baştan beri yanlış kapıyı aramış olabileceğini fark etti. Tersten düşünmesi gerekiyordu. Koşmaya başladı ve tahmin ettiği gibi 21A numaralı kapının önünde durdu.
Kapı aralıktı, James hızlıca kapıyı açtı. Gözleriyle odayı hızlı bir şekilde taradı ve masanın üzerinde duran kronometreyi gördü. Ani bir hareketle kronometreyi aldı ve geldiği yöne doğru koşmaya başladı. Bir süre koştuktan sonra tekrar 21A’nın önünde durdu. Sanki dejavu yaşıyordu. Bu sefer beyni olayı daha hızlı algıladı, James ters yöne koşmaya başladı. Koşarken kronometrede kalan dakikaya baktı. Bir dakikası kalmıştı. 45 saniyesini daha koşarak geçirdi. Son on saniye kala bir karar vermek zorundaydı. Dünyaya geçiş kapısı yedi metre uzağındaydı ve yetişmesi çok zordu. Ya risk alıp koşacaktı ya da kronometreyi fırlatıp kendisi burada kalacaktı. “Hayatta her zaman risk almalıyız ama şu an değil.” diye düşündü ve elindeki cihazı fırlattı.
Kronometre tam bir saniye kala cep evrenden çıktı. Kronometre yok olur olmaz James ileriye doğru sarsıldı. Sırtını duvara yasladı ve koridorların yok oluşunu izledi. Ne yaptığını niye yaptığını bilmiyordu ama sanki iyi bir şey yapmış gibi hissediyordu. Parçalanan kapıların arkasında yaşlı adamın siluetini gördü. Adam gülümsedi. “Dünyayı kurtardın.” dedi yavaş ve sessiz bir sesle. “Nasıl yaptım?” diye sordu James bitkin bir hâlde. “O kronometre aslında çalışmıyordu. Ben gelecekten geldiğim için biliyorum. Bakma böyle göründüğüme, kimse beni fark etmesin diye bu yaptıklarım. Eğer sen kabul etmeseydin teklifimi, kıyamet denen olay gerçekleşecekti. Sen fark etmeden zamanı yönettin, insanlığın geleceğini değiştirdin. Kendinle gurur duymalısın James, sadece cep evrende var olman bile o kronometreyi çalıştırdı.” diye cevap verdi adam. James’in yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. “Keşke kutlayacak zamanım olsaydı.” dedi biraz hüzünlü bir şekilde. Yaşlı adam gülümsedi. “Zaman her yerde her şekilde vardır. Şimdi kalan kısıtlı zamanında düşünebileceğin bir sürü soru var. Mesela seni nereden tanıdığım veya zamanı nasıl yönettiğin gibi birçok soru sorabilirsin kendine. Hangi soruya kafa yorman gerektiğini düşünme. Zaman çok iyi bir yazardır. Çok iyi soru yazar…”
İdil İzgi Akyurt (7F)