Her iki yerleşkemizden ortaokul 7, 8. sınıf ve tüm sınıf seviyelerinden lise öğrencilerimiz, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri kapsamında 28 Ekim Cuma günü “Cumhuriyet ve Demokrasi” konulu konferansta Prof. Dr. Emre Kongar’la çevrim içi ortamda buluştu.
Kongar, konuşmasına Terakkili kimliğinden bahsederek başladı. Neredeyse kanının yeşil ve sarı aktığını belirten Kongar öğrencilik yıllarından bahsederek okulun değerini anlattı.
Terakki’nin sadece bir takım bilgileri aktarmakla kalmadığını, o bilgileri bulma yolları ve o bilgiyi irdeleme ve özümseme yollarını öğrettiğini vurgulayan Kongar, bu eğitimin kişilik üzerinde çok büyük etkisi olduğunu da ifade etti. Öğrencilerimize “Sevgili Terakkili kardeşlerim, evlatlarım ve hatta torunlarım” diye hitap ederek “İçinde bulunduğunuz kurum bir tarihtir, bir tarihi eğitim kurumudur. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının dışında başlar ve İstanbul’da devam eder. Çok temellidir, çok gelenekseldir ve cumhuriyetle özdeşleşmiştir.” dedi.
Kongar, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in inşası süreçlerini doğru kavrayabilmek için tarihsel bir perspektiften bakmak ve dönemi iyi kavramak gerektiğini vurguladı. İnsanlık tarihinin evrelerini; Amerikan Devrimi, Fransız Devrimi, Rus Devrimini bilmek, onun içinde Osmanlı tarihini ve İslam tarihini bilmek ve Cumhuriyet tarihini bu perspektiften değerlendirmek gerektiğini hatırlattı.
İnsanlık tarihinin dört temel evreden oluştuğunu söyleyen Kongar, avcı-toplayıcı dönemin bebekliğe, din-tarım toplumları devrini çocukluğa, endüstri devrini gençliğe ve bugün içinde bulunduğumuz bilişim devrini olgunluk dönemine benzetti. Din-tarım toplumlarında monarşik yönetimlerin olduğunu açıklayarak, endüstri toplumlarına geçişle, imparatorlukların yıkıldığı ve ulus-devletlerin kurulduğu bir çağa geçildiğini, millet kavramının ortaya çıktığını, halkın kendi yöneticilerini seçmeye başladığını, sekülerleşmenin yaşandığı ve insan haklarının tarif edildiği bir çağın başladığını anlattı. Bilişim Devriminin yarattığı çağımızda ise hem tarım, hem endüstrinin var olduğunu, ancak her şeyin dijitalleştiğini; din, dil, milliyet, cinsiyet gibi bütün farklılıkları eşit kabul eden bir devlet biçiminin bu çağın karşılığı olduğunu vurguladı ve “İşte demokratik cumhuriyet budur!” dedi.
Osmanlı tarihini küçümsememek, aksine çok iyi bilmek gerektiğini söyleyen Kongar, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını da bu çerçeveden değerlendirerek, temel nedenin tarım döneminde kalması, endüstri devrimini yaşayamamış olması olarak açıkladı.
Tarihsel dönemi içinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün iki işinin tarihi akışa ters ve şaşırtıcı başarılar olduğunu söyledi. İlk olarak, Kurtuluş Savaşı ve yeni rejimin inşa süreçlerinin insanlık tarihi içindeki yerini işaret etti: Kurtuluş Savaşı’nda ülkeyi işgal etmiş olan büyük güçlere, padişahın kurduğu paralı orduya, Şeyhülislam’ın verdiği fetva üzerine başlayan dini ayaklanmalara rağmen savaşı kazanmasının mucizevi bir gelişme olduğunu vurguladı.
İkinci olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün endüstri devriminin gerekliliğine inandığını; ancak halkın teba olarak var olduğu din-tarım toplumsal yapılanmasının ve monarşik siyasi yapılanmanın var olduğunu; endüstri devrine geçişe hazır olunmadığını anlattı. Üstelik en yakın silah arkadaşlarının bile cumhuriyetçi değil hilafetçi veya saltanatçı olması nedeniyle bu devrimi gerçekleştirmek için hiçbir koşulun uygun olmadığını ifade etti. Mustafa Kemal Atatürk’ün bir din-tarım toplumunu endüstri toplumuna dönüştürmeye çalıştığını, yani çocukluk aşamasında iken cumhuriyetin ilanıyla, aslında gençlik aşamasını ilan etmiş olduğunu vurguladı.
1.Dünya Savaşı’nın tüm imparatorlukları tasfiye ettiğini, ulus-devletleri hakim kıldığını hatırlatarak bu topraklar için tarihin normal olan akışını Sevr Antlaşması’nın temsil ettiğini, Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’da insanlık tarihinin bu gidişatını tersine çevirdiğini; Batı dünyasında 1492 Amerika’nın keşfiyle başlayan ve yüzyıllar alan bir dönüşümü, endüstri toplumuna dönüşmeyi 15 yıla sığdırdığını ifade etti.
Günümüzün, bilişim devrine ait bilimin ve aklın, tüm dünyadaki gibi ülkemizde de ırk, din, dil, cinsiyet farkı gözetilmeksizin ve farklılıklara saygı prensibiyle herkesin eşit vatandaş olarak görüleceği bir siyasi yapılanmayı gerekli kıldığını belirtti. “Atatürkçülük nedir?” sorusunun cevabının “akıl ve bilim yolu” olduğunu işaret ederek Atatürk’ün yolunu izlemeye devam etmek gerektiğini, bu yolu izlemenin ve farklılıklara saygı duyulan bir rejimin inşa edilmesinin; yani cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmanın ve bilişim devrine taşımanın bizlerin tarihsel görevimiz olduğunu vurguladı.
Konferans soru ve cevap bölümüyle sona erdi.