Salgın Günlerinde Ebeveyn Olmak Çok Zor

3198
Çeviri: Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Anaokulu Öğretmeni Özlem Öztürk

Bu yazı için inanılmaz orijinal bir fikir bulmak istedim. Bu zor zamanlarda ebeveyn olmak hakkında o kadar anlamlı ve önemli bir yazı olmalıydı ki, böylece dünyanın her yerinde çırpınıp duran ve bocalayan ebeveynler bu dokunaklı ve bilge yazı sayesinde büyük bir dönüşüm yaşayacaklardı. Buna ben de dahilim elbette.

Çünkü ben de kesinlikle o “bocalayan ebeveynler” grubunun bir üyesiyim. Tıpkı birçoğunuz gibi ben de büyük duygusal iniş çıkışlar yaşıyorum ve işleri azıcık bile olsa kolaylaştıracak o “vurucu” tavsiyeyi arıyorum.

Ama maalesef elimde hiçbir şey yok.

Bugünlerde ebeveynlik yapmak çok zor. Daha önce hiçbirimiz bunu yapmadık. “Bu nedir?” diyeceksiniz. Belki de tam zamanlı işimi sürdürmeye çalışırken herhangi bir bakıcı desteği olmadan üç çocukla evde mahsur kalmak demek.

Belki hiçbir öğretmen yardımı almadan ya da evde bakım hizmeti almadan bir taraftan çocuklarımın ihtiyaçlarını, diğer taraftan yaşlı anne ve babamın ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olmak demek. Belki de eşim acil servis doktoru olduğu için salgınla ön saflarda mücadele ederken ve her gün hayatını riske atarken, çocuklara tek başıma bakmak demek.

Kişisel hikayeniz her ne olursa olsun, bu gerçekten çok zor. Arada sırada, küçük bir an, hatta belki bir saat boyunca kendinizi hafiflemiş hissedeceksiniz. Ancak bu genel bir durum değil, sadece bir istisna olacak.

Kolektif bir travma içindeyiz. Endişeliyiz. Üzgünüz. Hayat filmlerdeki gibi görünmüyor pek. Ağlıyor, titriyor ve gergin hissediyor olabilirsiniz ya da bunları hiç hissetmiyor olabilirsiniz. Belki de duyarsızlaştınız. Duygularınıza her zamankinden daha az ulaşıyormuş gibi hissedebilirsiniz. Düşünürken veya konuşurken doğru kelimeleri bulmakta güçlük çekebilir veya evde dalgın olabilirsiniz (geçen hafta, kulaklıklarımı yanlışlıkla buzdolabına koydum).

Aynı şey çocuklarımız için de geçerli. Belki de size sarılarak ne kadar korktuklarını anlatıyorlarken, tişörtünüze çocuğunuzun gözyaşları düşüyor. Ya da, belki de istedikleri şeyin hemen ve anında olmasını talep ediyorlar ve bunu normalden daha kaba bir şekilde ifade ediyorlar.

Evden çalışmıyorsunuz. Hayır yaşadığımız tam olarak bu değil. Normalde ofiste çalışanlar bu terimi yanlış kullanıyor aslında. Yaşadığımız koşulların normal olduğuna kendimizi ne kadar ikna etmeye çalışırsak, daha üretken olma baskısını o kadar fazla hissederiz. Bu koşullar normal değil, üretkenliğimiz de öyle. Dil önemlidir. Bunun yerine şunu söylemeyi deneyin: Küresel bir kriz nedeniyle evde sıkışıp kaldım ve işimi yapmak için elimden gelenin en iyisini yapıyorum.

Çocuklarınıza evde eğitim vermiyorsunuz. Yukarıda yazdıklarım bunun için de geçerli. Küresel bir kriz nedeniyle evde mahsur kaldınız ve çocuklarınızın eğitiminin bir anda ve tam olarak durma noktasına gelmemesi için elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Bunu tercih ettiğiniz için değil, toplu bir travma nedeniyle çocuklarınız karantina-eğitimi alıyor.

Hislerinizi olduğu gibi kabul edin. Ne kadar ayrıcalıklı olduğunuzu fark etmek ve aynı zamanda üzgün, korku dolu ve endişeli hissetmek için kendinize izin verin. Duygularınızın hiçbiri kötü, kabul edilemez, bencil ya da önemsiz değil. İnsan karmaşıktır; duygularımız ve tepkilerimiz de öyle.

Her gün ve bütün gün ekran başında olabilirsiniz. Ekran saati konusunda çok katı da olabilirsiniz (böylesi günlerde bile). Ailenizin şu anki ihtiyaçlarını fark etmek ve bunları en iyi şekilde karşılamak için kendinize izin verin. Bu ihtiyaçları tekrar değerlendirmeye ve yarın bambaşka bir şekilde karşılamaya da açık olun. Bu arada, aynı yaklaşım atıştırmalıklar için de geçerli. Herkese uyan tek bir kural yoktur, hiçbir zaman olmadı ve kesinlikle şimdi de yok.

Çocuklarınız sanal etkileşimi – öğretmenleri, dedeleri ve büyükanneleri ile- sevmek zorunda değiller. Sosyal medyadaki bütün Zoom sınıf toplantıları ve aile/arkadaş buluşması gönderilerinin aksine çocuğunuz bu yeni sanal gerçekliği tercih etmeyebilir. Herkes etmek zorunda değil.

Belki çocuğunuz video görüntüsü kapalı olduğunda kendini daha iyi hissedecek – sorun ekranda kendini görmenin garipliği olabilir- ya da belki bu yeni iletişim tarzına geçmek ve sanki her şey eskisi gibiymiş gibi davranmak onda bir baskı yaratıyor olabilir. Belki eskiden hayatın nasıl olduğunu unutabilmeyi başarmışken – sağlıklı bir gerçeklikten kaçış hali – birden Facetime’da kimseye sarılamadığını fark etmek ona ağır geliyor olabilir. Sebebi ne olursa olsun, çocuğunuzun kendisi gibi olmasına izin vermelisiniz.

Bu işin “iyi tarafı” olmasına gerek yok. Eğer şu an bardağa dolu tarafından bakabiliyorsanız – hayatınızın yavaşlaması, trafikten kurtulmak, ailenizle daha fazla zaman geçirmek – o zaman bu harika. Araştırmalar şükür duygusunun ruh sağlığımız üzerinde çok önemli olumlu etkileri olabileceğini gösteriyor.

Siz böyle olmayabilirsiniz, ama bu konuda kendinizi kötü hissetmenize ya da zorlamanıza gerek yok. Eğer bu yaşadığımız şeyin berbat olduğunu düşünüyorsanız, o zaman kendinize bu hissi yaşama izni verin. Emin olun, dışarıda tüm kalbiyle aynı fikirde olan bir sürü insan var. “Bu bizi daha güçlü yapacak” mesajları size bir şey ifade etmiyorsa görmezden gelmekten çekinmeyin.

Her gün farklı olacak, hatta belki her saat. Siz ve çocuklarınız için. Dengesiz ve haklı duygusal krizlerimiz (hem çocuklarımızın hem de bizim) geçip gidecek, tıpkı yoğun keyif ve bağ kurma anları ve ikisinin arasında yaşanan sıradan ve doğal anlar gibi. Hepsini yaşayın. Hem bundan başka seçeneğimiz olmadığı için, hem de insan olmak ve hayat bu olduğu için.

Çeviri: Özlem Öztürk

Kaynak: https://www.psychologytoday.com/us/blog/little-house-calls/202004/parenting-right-now-is-really-hard?utm_source=FacebookPost&utm_medium=FBPost&utm_campaign=FBPost&fbclid=IwAR1OKnsLATSPgkN7HvED_6w-5m5U1VVrABd00KAb_1Ch_8xrXDy5dgsPU-g

*Bu yazı, 22 Nisan 2020’de www.egitimpedia.com’da yayımlanmıştır.