Havin, o gün de çok düşünceliydi. Gerçi buna pek şaşırmamıştı. Son zamanlarda sürekli dalıp gidiyordu. Evde temizlik yaparken, yoldayken, akrabalarla sohbet ederken… Aklı onu alıp başka yerlere götürüyordu. Bunun nedenini tam olarak bilmiyordu ama tahmin edebiliyordu: On dört yaşındayken kendinden yirmi yaş büyük biriyle evlendirilmek ve bu kadar gençken hayatının elinden alınması mutsuzluğunun en önemli nedeniydi.
Havin çok parlak ve neşeli bir kızdı aslında. Birçok arkadaşı vardı, ailesine ve çevresindekilere karşı saygılıydı. Çabuk olgunlaşmıştı. Tavırlarında kibirden ve şımarıklıktan eser yoktu. Ahlaklıydı, dürüsttü. İnsanlar ona güvenirdi. Güvenleri de boşuna çıkmazdı. Herhalde şu ana kadar bir kişi bile onun sözünden döndüğünü görmemişti. Söz verdiğinde tutar, tutamayacağı sözü de vermezdi. Yüreği pırıl pırıl bir insandı.
Fiziği de kişiliği kadar güzeldi. Kendine bakmasını da iyi biliyordu. Elmas kadar parlak dişleri, kömür karası gözleri vardı ve beline kadar gelen kestane rengi saçları rüzgâra kapılırdı. Bütün arkadaşlarını büyülerdi, hem karakteriyle, hem de görünümüyle.
İşte böyle bir kızdı Havin.
Yolda yürürken yine derin düşüncelere dalmıştı. Aklını başka konularla oyalamaya çalıştı: Akşam yemeği için ne yapmalıydı? Daha yeni evlenmişti, kocasını yeni yeni tanımaya başlıyordu. Bu yüzden kocasının sevdiği yemekleri tahmin etmeye çalıştı. Kocasının damak tadı hakkında emin olduğu bir şey varsa, o da pilavı çok sevdiği idi.
Pazara gitti akşam için pişireceği yemek alışverişi yaptı. Eve dönüş yolunda yapacağı işleri düşünürken sokak ortasında bir kuş gördü. Kuşu dikkatle inceledi. Kahverengiydi ama kanatlarının ucunda sarı tüyler vardı. Çok tatlıydı beni kurtar der gibi gözünün içine bakıyordu. Havin kuşa daha dikkatli baktığında iki avucuna ancak sığdığını fark etti. Küçücüktü, kuşu avucunu içine aldığında tir tir titriyordu, kuşun kalp atışlarını kendi yüreğinde hissediyordu. Havin kuşun bir kanadının kırık olduğunu fark etti.
Ona çok acıdı ve içinde büyüyen merhamet duygusuyla, güzeller güzeli kuşu aldı ve kırılan kanadını iyileştirmek üzere eve doğru koşmaya başladı.
Eve geldikten sonra kuşu yumuşak bir yastığın üzerine yerleştirdi. Kuşun kanadını pamuk ve bezle özenli bir şekilde sardı. İşi bittiğinde, bunları yaparken hiç sıkılmadığını fark etti. Belli ki bir konuya odaklanmak ona iyi geliyordu. Yaşadığı olayları bir anlığına da olsa küçücük bir kuş sayesinde unutmuştu. İçindeki kederin bir anlığına bile dağılması ne hoştu!
Daha önemli bir işi olmadığından kuşun yanı başına oturdu ve minicik kuşla kendi hayatı hakkında konuşmaya başladı.
Bu evlilik hayatımı kısa sürede çok hızlı bir şekilde değiştirdi. Artık kim olduğumu bilmiyorum. Sanki benliğimi kaybettim. Üç ay önceki halime bakıyorum da… Ne kadar neşeliymişim. Hayat doluymuşum resmen. Tabi o zamanlar okula gidiyordum. Arkadaş çevremle ne çok eğlenirdim. En büyük derdim Ayşe’nin sırrımı ağzından kaçırıp kaçırmadığı olurdu. Şimdi ise yemek hazır mı, evi temizlemeyi unuttum mu, misafir ne zaman gelecek, bütün bunları planlamam lazım. Bütün bu sorumluluk beni yavaş yavaş yiyor, bitiriyor. Üç ay içerisinde ne çok şey değişti.
Bütün bu olanlar bana hala bir rüyaymış gibi geliyor. Sanki annem yanıma gelip beni uyandıracak ve eski hayatıma geri döneceğim. Aslında içten içe böyle olmasını her şeyden çok istiyorum. Diğer ihtimali düşünmek bile istemiyorum, yani hayatımın en güzel yıllarını ev hanımı olarak geçirme ihtimalini…” Havin’in gözlerinden birer damla gözyaşı döküldü. Bu duyguları içinde o kadar uzun süredir tutuyordu ki… Keder, üzüntü, acı… Bütün duygular yaşanmışlıklar içinde yavaş yavaş birikmişti. Havin duygularını ne kadar bastırırsa duyguları o kadar ağırlaşmış, o kadar canını acıtmaya başlamıştı.
Havin yaralı kuşa baktı, “Görüyorsun ya benim minik kuşum, benim de senin gibi bir kanadım kırık. Ancak benim kanadım iyileşemeyecek kadar hasar görmüş durumda. Ben onu tedavi edemem, sadece zamanla acısına dayanabilmeyi öğreneceğim. Sana bunlar gerçekten bir rüyaymış gibi gelecek. Bir gün kalkacaksın ve kanadını iyileşmiş bir halde bulacaksın. Benim aksime senin acın bir gün tamamen dinmiş olacak.”
Havin kuşa verdiği sözü tuttu. Her gün düzenli bir şekilde onu aldığı özel yemle besledi, kanadını sarmak için kullandığı pamuk ve bezi düzenli bir şekilde değiştirdi. Yaralı bir kuşa bakılabilecek en iyi şekilde baktı. Bu süre zarfında minik kuşla duygularını, düşüncelerini paylaşmaya devam etti. Duyguların ağırlığı yok olmasa da giderek hafiflemeye başlamıştı. Yine de gerçekler değişmiyordu.
Sonunda minik kuş iyileşmişti. Kırık kanadı iyileşmiş, acısı yok olmuştu. Havim sözünü tutmuştu ama kuşu bırakmak bir o kadar zor görünüyordu. Yine de doğru olanın onu özgürlüğüne kavuşturmak olduğunu biliyordu. O yüzden minik kuşu avuçlarının arasına alıp bir veda konuşması yaptı, “Minik kuş, herhalde şu üç ayda başıma gelen en iyi şey seni bulmam oldu. Evlendiğimden beri hiç arkadaşım kalmamıştı. Okuldan arkadaşlarım artık yetişkin grubuna girdiğimi düşünüyor, ailem de kocamla vakit geçirmem için benden uzaklaşıyordu. Onlar kocamla anlaşabildiğimi düşünüyorlardı. Gerçek şuydu ki onunla da konuşacak hiçbir şey bulamıyoruz, mutlu bir hayatımız yok.
Ancak sen, en kötü anımda beni dinledin, yanımda oldun, o yüzden sana çok teşekkür ederim. Bir insanın özgürlüğünün elinden alınması nasıl bir duygu biliyorum, o yüzden sadece benim yanımda olabilmen için özgürlüğünü kısıtlamayacağım.” Havin çok üzgündü ama doğru olanı yapmaya kararlıydı. Yavaşça avucunu açtı ve kuşun ellerinden havalanmasına izin verdi.